Canlı organizmalarda mevcut karmaşıklığa hükmeden düzen, özgün fizik yasalarına mı dayanır?
Biyolojik yasalar birinci ve ikinci termodinamik yasalarının dışında yer alamazlar. Yani enerji söz konusu olunca biyolojik sistemlerin kendi spesifik yasaları yoktur. Canlı varlıklarla termodinamik yasalar arasındaki ilişki, cansız varlıklarla termodinamik yasalar arasındaki ilişkilerden farklı değildir. Canlı olma durumunu termodinamik yasaları da dikkate alarak değerlendirmek zorunluğu vardır.
Maddenin çok zengin bir davranış repertuvarına sahip olduğunu biliyoruz. Madde son derece küçük atomlardan, onlar da çok daha küçük atomaltı parçacıklardan oluştuğu için, hepsinin çesitli kombinazonlarda bir araya gelmesi maddenin davranış biçimlerinin son derece zengin olmasından sorumludur. Canlılık o davranış biçimlerinden biridir.
Varlığından haberdar olduğumuz yaşam şekilleri ancak bazı spesifik doğal koşullar içinde gerçekleşebilir. Her ne kadar o koşullar sanıldığından çok daha geniş bir yelpaze oluştururlarsa da, yaşam yine de fizik ve termodinamik yasalarından yararlanarak ortaya çıkarken, madde özgün değilse bile, ekstrem diyebileceğimiz davranış biçimlerini sergilediğinden, oldukça dar sınırlar içinde kalmak zorudadır. Canlı varlıklar, canlı kalarak, maddenin bütün davranış biçimlerini sergileyemezler. Örnegin canlılar, aşırı sıcak ve aşırı soğuk ortamlarda bildiğimiz anlamda canlı olarak varlıklarını sürdüremezler. Cansız maddeye dönüşürler ve o zaman maddenin diğer davranış biçimlerini sergilerler. Çoğu kere bu sırada canlılıklarını tekrar kazanamamak üzere yitirirler.
Madem maddenin davranış biçimleri son derece zengin bir repertuvara sahiptir, o halde bazı davranış biçimlerinin diğerlerinden çok farklı ve özgün olması beklenmez mi? Canlılık onlardan biri olamaz mı?
Bazı hücreler ve dokular aşırı soğuk bir ortamda yıllarca canlılıklarını yitirmeden ve canlı olmanın hiç bir belirtisini de göstermeden, saklanabilirler. Suspended animation denen bu durumda canlılık geçici olarak durdurulmuştur. Canlılıkları askıya alınmıştır. Bu canlılar ileri bir tarihte uygun koşullarda ısıtılarak veya kurutularak saklanmışlarsa ıslatılarak, yeniden canlandırılabilirler. Bu ilginç durumu bazı böceklerde de gözlemleriz. Su ayısı olarak bilinen bir böcek (tardigrade) kurutulup cansız bir madde olarak yıllarca saklanabilir. Bu böcek kaybettiği suyu tekrar kazanır kazanmaz canlılığını da kazanmaktadır. Su aygırı küçük ama yine de, çok hücreli bir hayvan olduğundan, son derece karmaşık bir canlıdır.
Bu gözlemler açıkça canlıların cansız atom ve moleküllerden oluştuğunu ve onların kimyasal yapılarının bozulmadan korunduğu koşullarda, canlılığın da korunabileceğini bütün gerçekliği ile gözler önüne sermektedir.
Canlıları içinden çıktıkları cansız kaynaklardan soyutlayamayız. Canlılığın gerçek doğasını ögrenmek istiyorsak yalnız diğer canlı yaratıkların değil, cansız varlıkların da devamı olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Bu ilginç gerçeği kabul etmemek mümkün değildir. Çünkü bunları reddetiğimiz an, canlılarla ilgili gizeme çözüm getirecek yoldan sapmış oluyoruz.
Yaşamımızın başlangıcını Big Bang’de ve yıldızların merkezindeki fırınlarda aramak, onun tanrısal bir emirle başladığını iddia etmekten çok daha yararlıdır. Hatta diyebiliriz ki, bu yoldan en ufak bir şekilde sapmak, yalnız kendi geçmişimizi değil, bütün evrenin ortaya çıkış nedenlerini de yanlış yorumlamak demektir. İnsan olarak, canlı olarak, cansız madde olarak birer yıldız tozu olduğumuzu unutmamalıyız.
Birçoğumuz için bu mütevazi başlangıç, gerçek bile olsa, kabul edilemeyecek kadar onur kırıcı bir durumdur. Onurumuzu hayvanlara ve cansız maddelere empoze edecek kadar kibirliyizdir. Onların devamı olduğumuz gerçeğini hasır altı etmek için katetmeyeceğimiz mesafe, uydurmayacağımız yalan yoktur. Gururumuzu cilaladığına inandığımız o yalanların bizleri bir düş alemine sürüklediğini ve oradan kurtulmanın ancak kendi sapkın kibirimizden kurtulmakla mümkün olabileceği gerçeğini ihmal etmemeliyiz. Doğa içindeki yerimizi doğru olarak değerlendirmek için buna mecburuz.
İnsan bir hayvan türüdür ve diğer hayvanların devamıdır. Hayvanlar diğer canlıların devamıdırlar. Onlar da cansız maddelerin devamıdır. Cansız maddeler ise diğer cansız maddelerin devamıdır. Onlar da doğası bilinmeyen enerjinin. Evrende herşey enerji dönüşümlerinin ürünüdür.
Öyle ise hiç çekinmeden iddia edebiliriz ki, canlı cansız hepimizin ortak bir başlangıcı vardır ve o başlangıç enerjinin maddeye dönüştüğü Big Bang’dir. Cansız maddelerin bir araya gelerek canlıları oluşturamayacağını iddia eden görüş, insan yaşamına bir anlam getirmede ve canlılığın gizemini çözmede yetersiz bir yaklaşımdır. Yalnız yetersiz değildir bu görüş. Aynı zamanda insan entellektüalitesine karşı kaba bir müdahaledir de.
Yalnız tek bir gerçek vardır ve ona ulaşacak yegane yol bilimselliktir. Nihai gerçek bu yoldan yapılacak en ufak sapmalara karşı son derece duyarlıdır. Arada bir yanlış bir patika izlenecek ve çıkmaz bir sokağa sapılacaktır. Oradan hemen uzaklaşarak, bizi peşine düştüğümüz nihai gerçeğe götürecek ana yola geri dönmemiz gerekmektedir. Bu süreç sırasında yolumuzu aydınlatacak ışık ilahi değildir. Somut ve katı bilimsel kurallardır.
Canlılarda vital force denen bir kuvvetin, bir tür ruhun olduğu 19’uncu yüzyıla kadar ulaşan ve orada kaybolan bir kavramdır. Hücrelerin çekirdekleri dışında sahip oldukları jelatinimsi madde için yakın zamanlara kadar protoplazma terimi kullanılırdı. Proto ilk ve öncü demektir. Plazma ise eski yunanca ortaya çıkan, şekli olan demektir. Protoplazma’nın yalnız canlılarda olan bir madde olduğuna inanılırdı. Şimdiye kadar yapılan bütün araştırmalar, protoplazma denen oluşumun yalnız cansız atom ve moleküllerden ibaret olduğunu göstermiş ve bu terim artık kullanılmaz olmuştur. Onun yerini alan yeni terim sitoplazma’dır. Hücre plazmasıdır, yani.
Canlıların yalnız cansız atom ve moleküllerden oluştuğu anlaşıldıktan sonra biyoloji bilimi dev adımlarla ilerlemiştir. Günümüzde tıp insanlığa her geçen gün biraz daha yararlı olmaktadır. İlahi bir gücün araştırılması zaman ve maddi kaynakların kaybına neden olacaktır. Hem zaten bu gücün araştırılacağı bir yöntem bilinmemektedir.
Yalnız canlılara özgü biyolojik yasalar neden yoktur?
Canlılara özgün biyolojik yasaların neden olmadığını açıklamak çok kolaydır. Dünyada canlılık daha biyolojik döneme geçilmeden çok önceleri, yalnız yalın fizik yasalarının egemen olduğu bir dönemde, ortaya çıkmıştır. Yani biyolojik yasaların temeli aslında fizik yasalarıdır. Ya da diyebiliriz ki biyolojik yasalar fizik yasalarının canlılara uygulanan şeklidir. Ama onlar canlılar için spesifik değillerdir. Karbonun hidrojen ve azotla kurduğu bağlar ve ortaya çıkan moleküller canlıda ve cansızda aynıdır. Zaten aynı olmasaydı cansız varlıklardan canlılar çıkamazlardı. Değil mi?
Dolayısıyla canlıların davranışlarını fizik ve kimya ile açıklamak ve onlara öncelik tanımak çok önemlidir. Bugün artık tıp sayılarla hasta tedavi etmektedir. Doktorun hastayı görmesine bile gerek yoktur. Bütün bileceği kan kimyasıdır. Günümüzde doktorlar hangi testlerin yapılacağı konusunda karar verirler. Artık doktorların hastayı muayene ederek bir tanıya ulaşmaları zorunluğu devri geçmiştir. Ya da o şekilde tanınan hastalıkların sayısı çok azalmıştır. Hastalıkların tanı ve hatta tedavilerinde doktorlara fizik ve kimya yol gösterir. CAT scan, MR scan, Röntgen, Ultrasound, tam teşkilatlı bir laboratuvar vs. olmadan bir tıp düşünebiliyor musunuz?
Comments