Evrimin gerçek doğasını anlamak için tek başına ne fosil kayıtlarını incelemek yeterlidir, ne de çağdaş türlerin çeşitliliğini ve dağılımlarını incelemek yeterli olacaktır. Her ikisini birlikte incelemek de yetersizdir. Ayrıca paleojeolojik ve paleoklimatik bilgilere ihtiyaç vardır.
Bu çalışma ve araştırmalar ne kadar uzun bir geçmişe uzanırlarsa o kadar gerçeği yansıtacaklardır ama, o kadar da zor yorumlanacaklardır. Bu nedenden Darwin'in evrimi, doğal seçilim ve adaptasyonla açıklayan kuramına hayranlık duymamak mümkün değildir.
Doğal seçilim basit olmasına rağmen sofistike bir süreci açıklayan, zerafetine rağmen mükemmelik iddiası olmayan, zayıf gibi duran ama gücünden hemen hiç yitirmeden günümüze kadar ulaşmayı başaran, ilginç bir kuramdır. Son 150 yıl içinde evrim, doğal seçilim yasası ve uyumla (adaptasyonla) özdeş olmuştur. Onları birbirlerinden soyutlamak herşeyden önce politik olarak yanlıştır. Buna teşebbüs edenler bilim dünyasından gelecek şiddetli tepkilerin hedefi olacaklardır ve nitekim olmaktadırlar.
Big Bang kuramı için de benzer iddiaları ileri sürmek mümkünse de, bilim doğal seçilim kuramını daha da büyük bir kıskançlıkla savunmaktadır. Nedenini teistik müdahalelerde aramak yanlış olmaz. Big Bang kuramı dinler tarafından desteklendiği için, bilimsel eleştiriye daha müsait bir kuram gibi durmaktadır. Bu nedenden bilimin Big Bang'in eleştirilerine olan tepkisi daha azdır.
Evrimi açıklamaya yönelik doğal seçilim kuramı ise yaratılış kuramı ile bağdaşmadığından teizm tarafından şiddetle karşı gelinmekte ve bu teistik eleştiriler, bilimsel eleştirileri olumsuz olarak etkilemektedirler. Doğal seçilimin bilimsel eleştirilerini, teizmin bilim dışı eleştirileri ile aynı kefede incelemek sıklıkla başvurulan malign bir taktikdir. Bu nedenden doğal seçilim kuramı yeterince eleştirilememekte ve bu durum bilim açısından ilginç bir sorun oluşturmaktadır.
Evrimle olan ilişkisi ne olursa olsun doğal seçilim ilginç bir doğa yasasıdır. Biz daha çok doğal seçilimin nasıl bir yasa olduğu üzerinde durmak istedik. Doğal seçilim evrimle sinonim olduğuna göre, evrimin doğası ne ise, doğal seçilimin de doğasının o olması mantıklı bir çıkarımdır.
Evrimi makro ve mikro olarak ikiye ayırarak inceleyebiliriz.
Mikroevrimde küçük evrimsel adaptasyonlar gerçekleşir. Örneğin ispinoz kuşlarının gagalarının şekli gıda kaynağına göre değişir.
Makroevrimsel süreçlerde ise yeni türler ve onları destekleyen eko sistemleri ortaya çıkarlar.
Ve türler geniş bir çevreye dağılırlar.
Makroevrimler mikroevrimlerin bir araya gelmesinden mi ortaya çıkmışlardır, yoksa makroevrimleri tetikleyen başka nedenler mi vardır?
Mikroevrimlerin bir araya gelerek zamanla makroevrimlere neden olması yapılan gözlemlerle bağdaşmamaktadır.
1972 yılında Niles Eldredge ve Stephen Jay Gould sürekli ve tedrici evrimsel süreç teorisine meydan okumuşlar ve punctuated equilibrium hipotezini ortaya atmışlardır. Bu hipoteze göre türler kısa bir süre içinde ortaya çıkmaktadırlar. Daha sonraları Jerry Fodor ve Massimo Piattelli-Palmarini doğal seçilimle ilgili bazı felsefi sorunlara değinmişlerdir.
Mikroevrimlerin makroevrimlere neden olabilmesi için çevresel değişikliklerin evrimsel süreçlerle çok yakından ve direkt ilişkileri olmalıdır. Örneğin buzul çağlarının yeni koşullara adapte olmaya çalışan türlerin yaşamını açıkça etkilemesi gerekmektedir. Hatta türlerin çoğundan tükenmiş olmaları bile beklenmelidir. İlginç olarak bu beklenti gözlemlenmemiştir.
Çevresel değişikliklerle evrimsel süreçler arasında oldukça entrikalı bir ilişki vardır. Çevresel etmenlerin evrimsel süreçleri bire bir etkilediğine dair gözlemler yoktur. Türleşme ile çevresel değişiklikler arasındaki bağ zayıftır. Ve zaten son yıllarda çevre-canlı ilişkilerinin karşılıklı olduğu ve canlıların çevrede önemli ölçüde değişikliklere neden oldukları anlaşılmıştır.
Eğer çevresel etmenler evrimsel değişiklikleri dikte etmiyorlarsa, makroevrimsel süreçlerden ne sorumludur?
Adaptasyonlar şeklinde gerçekleşen mikroevrimsel süreçlerin zamanla birikip makroevrimlere neden olması olası değildir demiştik. Bu durumda makroevrimlerin nedenlerini başka süreçlerde aramak gerekmektedir. O nedenler ne iseler, genotipi ve fenotipi arasındaki ilişkinin dinamikleri ile de ilgili olmalıdırlar. Başka bir deyişle makroevrim genotipi ve fenotipi arasındaki kompleks ilişki diyalektiğinin ürünü olmalıdır.
Evrimsel süreçlerin davranış örneklerini incelersek, onlardan sorumlu doğal seçilimin akılsız, amaçsız, mekanik ve düzayak olduğunu görürüz. Genotipik ve fenotipik değişiklikler arasındaki ilişkinin dinamiği temel olarak çizgisel olmayıp, kaotiktir. Çünkü fenotipik özellikleri, organizmanın genleri ile çevre arasındaki karmaşık tepkileşmelerin sonucu saptamaktadır.
Bu bağlamda birbirlerinin davranışlarını sürekli olarak etkileyen onbinlerce gen söz konusudur.
Daha da ötesi bu ilişki çizgisel olmadığı gibi, sürekli bir değişim içindedir de. Muntazam aralarla ortaya çıkan mutasyonlar yeni kuşaklara geçerlerken, onları bir tür etkilerler veya etkilemezler.
Eğer tek baz mutasyonu aynı amino asidi şifreliyorsa, proteinin yapısı değişmez ve yeni kuşaklarda olumsuz bir etki görülmez. Ama mutasyonların yeni nesillerde önemli fizyolojik veya morfolojik değişikliklere neden olması da mümkündür.
Başka bir deyişle küçük bir değişiklik tahmin edilmesi olanaksız, yaygın etkilere neden olabilir. Bir sistemdeki davranışların ilk koşullardaki değişikliğe duyarlı olması kaosun tipik bir özelliğidir. Bu durumda başlangıç koşullarındaki değişikliklere son derece duyarlı olan evrim kaotik süreçler dizisinden başka ne olabilir!
Doğal seçilimin neden bir fizik yasası olduğu konusunda A. J. Lotka tarafından yapılan ilginç bir argüman daha vardır.
Doğal seçilim ayrıca enerjiyi etkili bir şekilde kullanan bireyleri seçer. Bu nitelikleri ile doğal seçilim birinci ve ikinci termodinamik yasalara açıklık getirir. Normalde o yasaların olumlu hiçbir açıklaması yoktur. Bütün iddia edilen enerji ile ilgili nelerin yapılamayacağı, nelerin yasak olduğudur. Doğal seçilim ise enerji ile nelerin yapılabileceğini açıklayan fiziksel bir kavramdır.
Şimdiye kadar yazdıklarımızı özetlersek:
Canlılık da bir faz değişimi olup, temelde otokatakinetik bir sistemdir. Homeostaz canlıların varlıklarını sürdürmeleri için gerekli vazgeçilmez bir olgudur. Biyolojik yasalar yoktur.
Doğal seçilim temelde fiziksel bir kavramdır.
Evrim kaotik bir süreçtir.
Biyolojik sistemler zamanla giderek karmaşıklaşmamaktadırlar.
Çok hücreli canlılar genellikle kendiliğinden örgütlenme paradigmasına uyarlar.
Kompleks biyolojik sistemlerin ortaya çıkması için basit genetik proğramlar yeterlidir.
Makroevrimlerin mikroevrimlerden farklı bir dinamiği vardır. Onların bir araya gelmeleri ile ortaya çıkmazlar.
Rastgele mutasyonlar kaotik bir süreç olan evrimdeki başlangıç sapmasını simgelerler ve tür sayısının çokluğundan sorumludurlar.
Yeni kuşaklara geçen yalnız genetik bilgi değildir. Canlı hücrenin kendisidir.