İnsan aklının imajinasyonunun sonu, sınırı yoktur. İnsan aklı yerinde duramaz. Böbrekler nasıl aralıksız idrar üretmekle yükümlü, kalp nasıl her an çarpmak zorunda ise, organların durmaları veya kısa bir süre için bile olsa, görev yapmaya ara vermeleri nasıl onların ölmeleri ile özdeşse, beynin de aynı ilkeleri izlemek zorunda olduğunu biliyoruz. Beyin uykuda bile düşün üretmekten kendini alıkoyamaz. Tabii uykudaki fantastik düşüncelere imajinasyon ve mantıklı düşün demiyoruz. Rüya diyoruz. Karşılaştığı doğal olgu ve ilginç fenomenlerin doğasını çözemeyen insan, imajinasyonuna baş vurur ve onları kurduğu görkemli fantazilerin aracılığı ile açıklamaya çalışır. Antik mitlerin, Tanrı, din ve geleneklerin doğuş nedeni budur. İnsan doğal olguları olmaları gerektiği veya oldukları gibi değil, kendi anlayacağı şekilde açıklamaya çalışır. Bu ilginç durum insan aklı ile doğal süreçler arasındaki çelişki ve uyuşmazlıklardan sorumludur.
Doğal fenomenlerin çoğu ne insan akıl ve mantığı ile, ne de, ilginç olarak, onun müthiş imajinasyonu ile, bağdaşır... Doğal olguların kendilerine göre işleyiş mekanizmaları vardır. Bu mekanizmaların çoğu insan beyninin bile imgeleyemeyeceği kadar fantastik süreçlerdir. Onları kuramsal olarak imgelemeye ve çözmeye elbette olanak yoktur. Deneysel olarak kanıtlanamayan bu doğal olguların gizemini çözmek olanaksız denecek kadar zordur. Ama yine de insan aklı durmaz.. Düşün üretir..... Doğal olgulardaki mekanizmaların gizemini çözmeye çalışır. Üretilen düşünlerin çoğu kurgusal imajinasyonlar ve fantazilerdir. Hayallerinin peşinde koşan insan yaşamını, eninde sonunda gerçekleştirdiği rüyaları ile zenginleştirir.
Bilimin kökeninde, doğanın doğasını öğrenme merakı ile birlikte, insanın imajinasyonu ve onları gerçekleştirme tutkusu vardır. İnsanın hayal gücü geniş olmasaydı, bilim bu kadar hızlı bir tempo ile gelişemezdi. Bilim insanlar, özellikle erkekler için, ciddi bir meşgale ve yararlı bir çaba olmaktan öte, uğraşısı zevkli ve neşeli bir oyundur. Öyle olmasaydı Einstein görelilik kuramını ortaya atamaz, Planck quantum mekaniğini başlatamaz, Heisenberg belirsizlik kuramını bulamaz, Pauli dışlayacak bir şeyle karşılaşamazdı. İnsanlar ne uçabilirlerdi, ne de okyanusların derinliklerinde korkusuz gezinebilirlerdi.
İnsan, ayrıca, sonu ve sınırı olmayan imajinasyonunu matematikle silahlandırmış ve onu sezgilerinin görkemli bir yapıtı olarak kullanarak doğanın gizemini çözmeye başlamıştır. Matematik insan imajinasyonuna paralel bir gelişme kaydetmiş ve yalnız doğanın gizemini çözmede değil, aynı zamanda insanın fantazilerine ışık tutmada da yararlı bir bilim dalı haline gelmiştir.
Bu durum gerçekler ve fantaziler arasındaki sınırın giderek daralması ve muğlaklaşmasından sorumludur. Bilim-kurgu bilim arasındaki geçişi simgeleyen bu ilginç alan bir yandan daralırken, öte yandan bilime yön vermeye başlamıştır. İnsanlar her alanda fantazilerini gerçekleştirmede oldukca başarılı olmuşlardır. Bilimin sonu olmadığı ve hemen her rüyanın yaşanabileceği inancı insan düşüncesine hakim olmaya başlamıştır. Bu inanç bilim adamlarına doğaları iyi anlaşılmayan ve bilinmeyen fenomenleri kendi fantazileri ile açıklama cesareti vermiş, bazıları daha da ileri giderek bu fantazilerin pratik sonuçları üzerinde kuramsal projeler tasarımlamaya başlamışlardır.
Bilime bir şeylerin olduğu kesindir. Ama ne olduğu yeterince açık değildir. Geçmişte bilim kurgusal yaklaşımlardan yararlanmış ve onların sayesinde teknoloji müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Çocukluk fantazilerinin peşinde koşan bilim adamları, yüzyıl önce hayal bile edilmesi olanaksız araç, gereç ve aletler tasarımlamışlar, buluşlar yapmışlardır. Artık aya ve diğer gezegenlere gitmek, ya da oralara uzaktan kumandalı araçlar göndermek, bir sorun değildir. Teknoloji insan yaşamını derin bir şekilde etkilemeye başlamış ve geleceği dikte ettirecek olan bir güç haline gelmiştir.
Bu bağlamda insanların ihmal ettiği ilginç bir gerçek vardır. O da doğanın yaratıcılığının insanın, ne kadar fantastik olurlarsa olsunlar, bütün imajinasyonlarından çok daha geniş ve cüretli olduğudur. Aslında insanın zengin imajinasyonu kaynağını, doğanın sergilediği çözümü olanaksız gösterilere ayak uydurma çabasından almaktadır. Yine de bu konuda doğa ile yarışmak ve ona faik olmak olanaksızdır. Onlardan bazılarını öğrenmek ve öğrenilenlerin küçük bir kısmını taklit etmek bile insan yaşamını zenginleştirmeye yetmiştir.
21’nci yüzyılda ve ötesinde insan imajinasyonu, bilim ve teknolojiye giderek artan bir oranla yön vermeye devam edecektir. Bilim ve teknoloji bu yüzyıllarda bir öncekinden çok daha hızlı bir tempo ile ilerleyecek ve hem insan yaşamı, hem de onun sınırsız imajinasyonu ile daha sıkı bir şekilde entegre olacaktır. İnsanda zaman, mekan, uzay, evren, madde, enerji kavramları fantastik boyutlar ve nitelikler kazanacak, fizik şimdiki bilimsellik sınırını aşarak metafizik bir rüya aleminin sınırlarını zorlamaya başlayacaktır.
Bu süreç çoktan başlamıştır.
Comments