Çoğu kere bilinmeyenden korkulur.. Bu rasyonel olmayan, mantıksız bir korkudur. Bir tür fobidir. Üstün insan aklı bu anlamsız durumu düzeltmek için korkuyu modifiye eder. Onu başka hislere çevirir. Modifiye edilen korku bir dost olur.. Benliğimize hükmeden büyüğümüz, efendimiz olur. Tanrımız olur. Bilinmeyen hala bilinmez belki ama, artık ondan bilinmediği için korkulmaz.
Ama ondan yine de korkulur. Bu keresinde korkunun nedeni onsuz yaşamaktır. Bu korkudan kurtulmak için O’nun hakkında efsaneler oluşturulur, destanlar- menkibeler yazılır, ağıtlar yakılır, ilahiler bestelenir, mabetler, görkemli binalar inşa edilir. Onu bütün ihtişamı ile tanımlayan çeşitli sıfatlar kullanılır. Hakkında hiçbir şey bilinmese de, keşfedilen bu muhteşem Tanrı yüceltilir ve yaşamın vazgeçilmez bir parçası yapılır. Onun önderliği ile kurulan dinler sosyal yaşama yön vermeye başlarlar.Bu arada yüceltilenin bilinmeyen olduğu unutulmuştur. Ondan korkmanın bilinmeyenden korkmak ile başladığı gerçeği ihmal edilir. Bu keresinde O’nu reddetmekten ve onsuz yaşamaktan korkulur.
İnsanı ileri iten güçler bildikleri değildir.. Bilmedikleridir. Bilmediklerinin peşinde düşlerini gerçekleştirmeye çalışır insan.. Buna rağmen insanın üstünlüğü bildikleri ile ölçülür. Oysa bilmediklerinin ne kadar çok farkındaysa insan, o kadar bilgilidir. İnsanın gerçek değerini bildikleri ile değil, bilmedikleri ile ölçmek daha doğrudur. Ama buna hiç bir zaman teşebbüs edilmez. Her imtihan insanı bildiklerinden sorgular. Ya da bilmesi gerektiklerinden... İnsan bilmediklerinden sorumlu değildir. Onların ne olduğundan bile haberdar değildir.
İnsan bilmediklerini bildiklerini kullanarak ve onların aracılığı ile, öğrenmeye çalışır. Aslında bu da bir tür çelişkidir. Bildikleri bilmediklerinin benzeri olmak zorunda değildir. Bilmediklerinin gizemini aynı yöntemlerle çözemeyebilir. Bilmediklerinin doğası çok daha farklı olabilir. Ve çoğu kere de öyledir. Ama insan aklı bilmediklerini başka türlü öğrenemez. Onları önce bildikleri ile karşılaştırarak öğrenmeye çalışmak zorundadır.
Esas bilgelik bilinenlerin çokluğunda aranmamalıdır. Bilinmeyenlerin sayısının bilinenlerden çok olduğunun bilincinde olmak, gerçek bilgeliğin temelidir. Bir insan bilmediklerinin ne kadar çok farkındaysa, o insan o kadar çok bilgedir. Gelecek bilinenlerde değil, bilinmeyenlerde saklıdır.
İnsanı bilmediklerinden imtihan etmek mümkün müdür?
Evet.. Mümkündür..... Peki bu durumda yanıtların doğruluğu nasıl saptanacaktır? Bilinmeyenin doğası bilinmemektedir. Bu imtihanda doğru cevap, bilinenlerdeki gibi açık ve net değildir. Doğru cevap yoktur. Doğru yaklaşım vardır. Bilinmeyenin gizemi, bilinmeme nedeninde saklıdır. O gizem ancak, o nedeni bularak çözülebilir. Bilinmeyenlerin imtihanında bilinmeyen bir konunun ne olduğu değil, neden bilinmediği sorulur. Bu sorunun yanıtı bizi bilinmeyenin doğasını anlamaya götürecektir. Bilinmeyen karşısında takınacağımız tavır, onun hakkında bilmediklerimizi ortaya koyacaktır. Onların sayısı ne kadar fazla ise, o kadar bilgeyizdir.....
Evet! İnsanlar arada bir bilmediklerinden de imtihan edilirler. Bu imtihanda önemli olan soruları doğru yanıtlamak değildir.... Önemli olan doğruyu bulmak için izlenecek yol ve kullanılacak yöntemdir.
Bilinmeyeni Tanrı ile açıklamak doğru olamaz. Çünkü Tanrı bir diğer bilinmeyendir. Bilinmeyeni açıklamak için önce bilinenlere baş vurmaktan başka çaremiz yoktur. Tanrı kavramına da bilinenler aracılığı ile yaklaşılması gerekir. Tanrı hakkında bilinen hiç bir şey yoktur. Bütün bilinenler insan aklının çıkarımlarıdır. Tanrı kavramınının bilinmeyen olarak kalması onun en büyük esprisidir. Bilinen hiç bir şey bilinmeyen kadar gizemli ve değerli değildir. Tanrı’nın doğası bilindikçe gizemi azalacak, gizemi azaldıkça değeri ve insan yaşamındaki önemi düşecektir....
Kur’an Allah’ı 99 adla anar. Allah’ın daha birçok isim ve sıfatları vardır. Müslüman’lar Allah’ı diğer ilahlardan ayıracak kadar iyi bilirler. Onlara göre Tanrı yoktur, Allah vardır. Allah’dan başka ilah yoktur. Nitelikleri çok iyi bilindiği sanılan bu ilah aslında değersiz bir yalancıdır. Kur’an’da bir yandan bağışlayıcı ve koruyucu olarak nitelendirilirken, öte yandan cehenneme odun temin etmek için bazılarını kendi istekleri dışında inanmayan olarak yaratarak, onları cezalandıran katı, acımasız, merhametsiz ve zalim bir yaratıcı olarak da bilinir. Hakkında çok şey bilindiği sanılan Allah, bilinmeyenin gizeminden değil, bilinenin küstahca otoritesinden kaynak alan bir ilah figürüdür. Bilinmediği için değil, bilindiği sanıldığı için, kendisinden korkulur. Allah aslında umutsuzluğu simgeleyen bir Tanrı’dır. Yaşamınıza bir kere girmeye görsün. O yaşam O’nunla da zordur, O’nsuz da.. Doğruyu O’nun suyuna gitmekte bulan Müslüman’lar için yaşam değildir dolu dolu deneyimlenecek olan... Ölümdür beklenen son.. Yaşam onun prelüdüdür. İslam’a göre insan yaşarken uyumakta olup ölünce uyanacaktır.
Recent Comments