ALLAH AŞKI, TERÖR VE ROMANTİZM
Bu son derece farklı gibi görünen kavramları neden ve nasıl bir araya getirdiğimi merak ettiğinize eminim. Aklınızdan mutlaka Allah aşkı ve terör bir arada olamaz şeklinde bazı düşüncelerin geçiyordur. Üstelik bu cüretkârane iddiaya romantizmin de eklenmesi aklınızı iyice karıştırıyor olmalıdır. Öyle ise sizlere aşağıdakileri okumanızı tavsiye ediyorum.
Aşk, tümüyle insansal bir güdüdür. Çoğu kere boyutları imanın bile ötesine ulaşan bir tutku ve bir çılgınlıktır. Aşk, insanların hepsi değilse bile çoğu tarafından deneyimlenen bir duygudur. Hiç beklenmedik bir zamanda insanı pençesine alır. Diğer bütün güdülere, akla, rasyonalite ve mantığa faik olarak, kişiyi çaresiz ve düşkün bir yaratık düzeyine indirir. Durdurulamaz, karşı gelinemez ve önlenemez. Son derece güçlü bir duygudur. Bir insanın duyduğu bu mantıksız ama güçlü his, çeşitli kılıklara bürünebilir. Yalnız karşı cinse karşı algılanmaz. Aşk, ana ve baba sevgisi olabildiği gibi, evlat sevgisi şeklinde de tezahür edebilir. Bir insanın ülkesine karşı duyduğu aşırı sevgi hissi olan milliyetçilik de vatan aşkından başka bir şey değildir. İnsan din ve inançlara aşık olabilir. Aşkın en ilginç gösterilerinden birisi Allah aşkıdır... Diğer aşk türlerinde olduğu gibi bu aşkta da mantık ve rasyonalite aranmamalıdır. Allah aşkının en ileri şeklini sufüzmde görmek mümkündür. Yine de Allah aşkına düşmek için sufi olmaya gerek yoktur. Maneviyatına düşkün ve dindar eğilimi olan hemen herkes bu aşkı deneyimleyebilir.
Romantizm nedir?
Romantizm, tümüyle subjektif, imajinatif, kişisel olduğu kadar spontane, duygusal ve doğaüstü de olabilen, genel olarak rasyonalite ve mantıkdan yoksun bir eğilimdir. Materyelizme karşı bir tepki olduğu ileri sürülebilir.
Romantizmde aşırı duygusal heyecan hemen her zaman usa ve entellektüaliteye hakimdir. Kişi kendi iç dünyasında tasarımladığı bir kahramana döner, güçlü kişisel duygularının esiri olur. Çoğu kere fizik ötesine ulaşan romantik, tarifi olanaksız, garip olabildiği kadar gizemli de olabilen, müthiş bir hayal dünyasına dalar.
Dinler ve diğer inançlarla birleşen romantizm, garip, kendi içine kapalı, esrarengiz, şeytani, son derece fevri ve patlayıcı, hatta canavarca vahşi bir karışımdan oluşan kişilikler oluşturabilir.
Terörizm nedir?
Politik çıkar sağlamak için halklara, hükümetlere veya kişilere karşı yönelik, sistematik, ani, umulmadık ve beklenmedik korkutma ve sindirme amacı güden her türlü insansal etkinliktir.
Terörizm, çeşitli politik organizasyonlar, milliyetçi ve etnik örgütler, devrimci gruplar, hükümetler, gizli polis ve ordular tarafından yaygın bir şekilde uygulanan bir yaklaşımdır.
Terörizmin ilk tanımını eski Yunanlı bir tarihçi olan ve MÖ 430-349 yılları arasında yaşayan Xenophon yapmıştır.
Xenophon’a göre terörizm, düşmana karşı etkili bir psikolojik savaştır. Bazı Roma imparatorları kendilerine karşı gelmeyi önlemek için terörü kullanmışlardır. İspanyol engizisyonu, Hristiyanlığa karşı yapıldığı iddia edilen hayali ayaklanmalara teşebbüs edenleri işkence ve idamla cezalandırmıştır. Fransız devriminde terör bir değer olarak kabul edilmiş ve yaygın bir şekilde pratik uygulamaya konulmuştur. Devrimin ünlü savunucularından Robespierre terörü devrim adına kullanmış ve 1793-1794 yılları arasında bir terör devrinin (terör saltanatının) yaşanmasına katkıda bulunmuştur.
Amerika iç harbini (1861-1865) izleyen dönemde, Güney eyaletlerinde siyahlara, Yahudi ve Müslüman’lara, hatta Türk’lere karşı, KKK(Ku Klax Klan) denen terörist bir örgüt kurulmuştur.
19’nucu yüzyılın sonlarına doğru terörizm, Batı Avrupa’da, Rusya’da ve Amerika’da anarşizme inananlar arasında kabul görmüştür. Bu anarşistler, liderlere karşı suikastler düzenleyerek, sosyal ve politik arenada hızla değişiklik yapmanın mümkün olduğuna inanıyorlardı. Nitekim, 1865-1905 yılları arasında, krallar, başkanlar, başkan yardımcıları ve diğer üst kademe hükümet ilgilileri anarşistler tarafından asasine edilmişlerdir.
Terörizm 20’nci yüzyılda zamana uyarak değişmiş ve bir tür çağdaşlaşmıştır. Teknolojik gelişmelere paralel şekilde gelişen terörizm, yeni ve ileri taktikler uygulamaya başlamıştır. Bu taktiklerin giderek daha öldürücü olduklarını söyleyebiliriz. Aşırı sağdan, aşırı sola geniş bir spektrum oluşturan politik görüşler terörizme baş vurmuşlardır. Bu gerçeklere rağmen terörizm, kişilerin ve küçük grup ve örgütlerin baş vurduğu bir etkinliktir. Amaç coğu kere mevcut politik rejimleri, kurumları, destabilize etmek ve düşürmektir. Yine de terörist örgütlerin büyük çoğunluğu politik amaçlarına ulaşamazlar. Terörizme baş vuran ülkelerin hemen tümünde ise rejim, zamanla değişmiştir. Bu gözlemlerden açıkca görüldüğü üzere terörizm, başarıya götüren bir yaklaşım değildir. Buna rağmen terörizmi yok etmede, durdurmada, hatta yavaşlatmakta başarılı olunamamaktadır. Bunun bir nedeni veya nedenleri olmalıdır.
Sıra şimdi bu kavramları bir araya getirerek incelemeye geldi.
Önce bazı açıklamalar yapmak istiyorum.....
Fakirlik ve cehalet terörizmin iki önemli nedeni olarak kabul edilebilir. Ancak terörizmin bunlarla olan ilişkisi doğrudan değildir. Dolaylıdır. Başka bir deyişle fakir, fakir olduğu için terörist değildir. Fakir insanlar daha kolay kiralanabilir, yararlanılabilir bir güç oluşturdukları için, terörizm tarafından kolaylıkla celp edilebilirler. Osama bin Ladin’in askerleri, el-Kaide teröristleri fakir veya dinle beyinleri yıkanmış (doktrine edilmiş) “cahil” genç erkeklerdir. Aralarında Amerikalı bile vardır. Fakirlik ve cehalet terörist etkinliğin öğelerinden yalnız ikisidir.
Bu konteksde İslam’ın yeri çok önemlidir. Her din İslam kadar bağlayıcı ve birleştirici değildir. İslam’a inananlar birbirlerini kardeş olarak kabul ederler. Arada güçlü bağlar kurulur ve müminler biraderleri için fedakarlık yapmaktan çekinmezler. İslam’a inananlar arasındaki birlik ve beraberlik duygusu, diğer dinlere inananlar arasındaki benzer duygulardan çok daha kuvvetlidir. Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve diğer dinler müritlerini bu tür güçlü bağlarla bir arada tutmak isterler belki ama, tutamazlar. Bunu yalnız İslam başarmıştır. Görülüyor ki İslam dini, terör etkinliğinin en önemli öğelerinden biri olarak temayüz etmektedir.
Terörizm ve romantizm arasında son derece kompleks ve grift bazı ilişkiler vardır. Terörizm tek başına romantizmin öğelerinden birçoğunu bünyesinde barındırmaktadır. Öyleyse ikisi arasında bir ilişki var olmalıdır. Romantizme geri dönelim ve doğasına kısaca değinelim. Romantizm yalnız duygusallıkla nitelikli değildir. Aynı zamanda mantıksız, düzen ve huzura karşı isyan eden, subjektif, imajinatif, şövalye ruhunu temsil eden, kahramanlık taslayan, rasyonal olmayan, aşırı fedakarlık gibi nitelikleri de bünyesinde barındıran bir eğilim olduğundan, bir teröristin de bunlara sahip olmasına şaşmamak gerekmektedir. Terörizm açıkca romantizmin öğelerinden biri gibi durmaktadır.
Terörist etkinlikler sırasında kendini feda etmeyi başka nasıl açıklayabilirsiniz? İkiz kulelere saatte 600 km hızla yaklaşan uçaktaki inanılmaz trajediyi düşünebiliyor musunuz? Yolcuların, pilot ve hosteslerin çığlıkları, teröristlerin “Allah-u ekber” nidaları arasında uçaklarla kulelerin bütünleşmesi ve her ikisinin de yok olmasını nasıl tahayyül edebilirsiniz? Trajedilerde romantizm aramaz insanlar... Çünkü trajedi kurbanlarına karşı bir sorumluluk duyulur. Kimse terörizmi romantizm gibi yüksek duygusal bir eğilimle bir arada nitelendirmek istemez. Nedeni ise çok basittir. Çünkü romantizmi yeterince bilmiyoruzdur. Terörizmi de yeterince bilmediğimiz ve anlamadığımız gibi.... Bir grup insanın kendini bir ideal uğruna kurban etmesi, nasıl keserseniz kesiniz, romantizmdir. Bu ideal, korkunç bir boyuta ulaşsa da, yüksek bir insanlsal etkinlik olduğu kesindir. Bir insanın feda edebileceği daha değerli bir varlığı, zenginliği yoktur. Romantikler kendi yarattıkları garip, gizemli ve müthiş renki bir düş aleminde yaşarlar. Bu nitelikleri çeşitli oranlarda bünyesinde birleştiren romantik kişiliklerden aşık da çıkar, canavar bir katil ve korkunç bir terörist de...
Ülkeleri ve inançları uğruna canlarını feda eden diğer insanları düşünerek, ikiz kuleler örneğini çoğaltabiliriz. Kamakazi pilotlarını, IRA militanlarını, kendini yakan budist monk ve rahiplerini, vücuduna bomba bağlayıp patlatan mantıksız sefilleri, bir savaşı kaybettiği için intihar eden komutanları, bile bile ölüme giden askerleri, onuru için düello yapan silahşörleri, hızlı silah çekme uğruna canlarını kaybeden kovboyları.........
Bu dünyada sayılamayacak kadar çok romantik vardır.
Romantizmi tanımaya yardım eden niteliklerin hepsi iyi, üstün ve kabul edilebilir değillerdir. Aslında çoğu düzene ve usa karşı gelen etkinliklerdir. Ama nedense romantizm bize üstün bir insansal etkinlik gibi gelir. Çoğu kere bu doğru bir çıkarsama değildir. Ayrıca terörizmin romantik olmayan tarafları da vardır. Kendilerini feda etmeyen canavar teröristler için romantik değil, korkak, kalleş, ahlaksız gibi terimler çok daha uygundur.
Sonuç olarak diyebilirim ki, barbarca bir davranışda da bulunmuş olsa, bu süreç sırasında kendini de feda eden bir canavar, aynı zamanda romantik ruhlu birisidir.
Bazı İslam ülkelerinde koşullar terörizmle ilgili öğelerin tümünü bünyesinde barındırdığı için, İslam’la terörizm arasında yakın bir ilişki olduğunu ileri sürebiliriz. Bu gözlem İslam’ın barbar, cahil ve fanatik bir din olduğunun mu kanıtıdır?
Hayır!
Peki öyleyse... Böyle bir sonucun anlamı nedir? İslam’ın terörizmle olan ilişkilerinin gizemini nasıl çözebileceğiz? İslam geri, bağnaz, fanatik ve terörist bir din midir?
Yoksa İslam romantik, birleştirici, tutucu, koruyucu, sevecen, Müslümana değer veren, onu insandan sayan ve bu nedenlerden dolayı yayılma eğilimi olan bir din midir?
Bence İslam’la ilgili son değindiğim nitelikler, O’nun hem gücü, hem de zayıf tarafını oluştururlar.
İslam kullanılmaya, suistimal edilmeye çok müsait bir dindir.
Bence terörizm İslam’ı kullanmaktadır. Daha doğrusu terörist Müslüman’lar İslam’ı kullanarak emellerine kavuşmak istemekte ve bunda da oldukça başarılı olabilmektedirler. İslam’ın kendisi terörizm açısından çok elverişli bir dindir. Doğası gereği İslam, Müslüman’ları birer kardeş olarak kabul eder. Arada son derece güçlü bağlar kurulabilir. Bu bağlar bazı gizemli ve ekzotik örgütlerin ortaya çıkması için son derece uygun koşulları oluşturabilirler. Başka hiç bir dinde dindarlar arasındaki bağlar bu kadar sıkı değildir.
Özet olarak diyebilirim ki:
Hemen her türlü insansal aşırılığın kökeninde romantizm vardır. Aşırı eğilimler, köktendincilik ve din uğruna yapılan her türlü terörizm, bağımsızlık ve özgürlük adına baş vurulan her vahşet, bu görüşün delilleridir. Bir erkeğin veya kadının sevdiği birisi için olduğu kadar, inançları doğrultusunda da yapamayacağı fedakarlık yoktur. İnançları uğruna ölmeyi göze alan bir teröristi, yaptığı mantıksız, garip veya şeytani de olsa, her zaman gözü kanlı, barbar ve duygusuz bir katil olarak düşünmek yanlıştır. Romantizm, bir davaya bütün varlıkları ile inananların içindeki mantıksız, masum ve duygusal kişiliklerin olduğu kadar, canavarların da uyanmasına arabuluculuk eden bir eğilim, aşırı ve tümüyle insansal bir durumdur. Bir düş aleminde yaşayan romantiğin baş vurmayacağı çılgınlık yoktur. Günümüzde mevcut delilleri inceleyerek terörizmin tam bir tanımını yapmak sanıldığından çok daha zordur. Çünkü terörizm, diğer insansal etkinlikler gibi, son derece karmaşıktır. Terörizmle İslam arasındaki ilişki her zaman İslam’ı suçlayıcı değildir. Bazıları tarafından İslam da terörizmin bir kurbanı olarak kabul edilmektedir. İslam doğası gereği teröristler ve diğer ahlaksızlar tafafından kolaylıkla manüple edilmeye müsait bir dindir ve tarih boyunca abüz edilmiştir.
Yukarda da belirtmeye çalıştığım gibi, İslam’ın gücü aynı zamanda O’nun en zayıf tarafıdır. Bu güçlü-zayıf tarafı manüple eden fırsatçılar İslam’ı kullanarak düşmanlarını sindirmeyi hedeflemektedirler. İslam kötü ellerde olduğu süre terörist yetiştirmeye devam edecektir. İslam ülkeleri belli bir sosyo-ekonomik düzeye ulaşıncaya kadar bu durum değişmeyecektir.
İslam terörizme karşı duyarlı bir dindir. Böyle bir sonuca varmamın bir nedeni daha vardır. O da Hristiyan ülkelerden çoğunun, sosyo-ekonomik olarak geri olmalarına rağmen, terörizme Müslüman ülkeleri kadar eğilimli olmamalarıdır.
Terörizmin tanımını yaptıktan sonra teröristi daha yakından inceleyebiliriz. Terörist sandığımız gibi barbar, vahşi, duygusuz, akılsız, saygısız bir insan değildir. Bir kural olarak terörist, hislerinin esiri olmuş, sağduyularını, aklını ve mantığını geçici olarak devre dışı bırakmış, etkisi altına girdiği çaresizlik ve umutsuzluktan dolayı büyük manzarayı göremeyen ve bu yüzden sorunlara daha akılcı ve insansal çözüm yolları bulamayan bir romantiktir. Bu bağlamda romantizmin tanımı çok farklıdır.
Teröristi duygusuz ve akılsız bir hayvan olarak nitelendiren görüş, daha fazla yanlış olamadığı gibi, bu kavramı daha yanlış olarak tanımlayamaz ve bu nedenden dolayı terörizme karşı takındığı tavırlar daha yanlış olamaz.. Bu görüşü savunanlar terörizmi bilmiyorlar demektir. İnançları uğruna kendilerini ölüme atmaktan çekinmeyen insanları barbar olarak değil de, deli olarak nitelendirmek çok daha uygunudur. Buna biz geçici çılgınlık da diyebiliriz. Derin bir Allah aşkı ve romantik düşünceler insandaki bu geçici akıl bozukluğunun temel nedenleridirler. Allah aşkının yerini çoğu kere İkinci Dünya Savası’nda Japonya’da olduğu gibi, İmparator aşkı, Kral veya Kraliçe aşkı, aşırı milliyetçilik veya ırkçılık kolaylıkla alabilir. Araplarda Allah aşkı ve milliyetçiliğin yanı sıra, Yahudi ve Batı nefreti de bu karışıma yakıt sağlamaktadır. Aynı anda tecelli eden nefret ve aşk, insanda mevcut, zaten kısıtlı olan akıl, mantık ve sağduyuyu tümüyle yok etmeye yetecek güce sahiptir.
Bütün bu kavramlar, teröristlerle mücadele etmek zorunda kalan ilgililer için de geçerlidir. Onların da akıl, mantık, düşünce ve inanç sistemlerine, görev aşkı, miliyetçilik, nefret gibi romantik duygular hükmetmekte, onlar da daha çok hisleri ile davranmaktan kendilerini alıkoyamamaktadırlar. Onlar da büyük manzarayı görememektedirler. Zaten bu yüzden terörist etkinlikler azalmamakta, şekil değiştirerek giderek artmakta ve tırmanmaktadır. Terörist etkinlikleri onları terörize ederek ve teröristleri teker teker öldürerek yok etmek, ya da etkisiz hale getirmek elbette mümkündür. Bunu büyük güçler ve devletler büyük zorluklarla da olsa başarabilirler. Ama bu başarılar çoğu kere geçicidir. Terörizm bir başka zamanda, bir başka yerde yeniden patlak verecektir.
Terörizm ve teröristleri yeterince tanımadan ve gerekli önlemler alınmadan, terörist etkinliklerden kurtulmak olanaksızdır. İnsan düşmanını ve rakibini asla küçük görmemelidir.
Recent Comments