Genel olarak kısaca İslam öncesini de kapsayan tarihe değindikten sonra, sıra İslam'la ilgili spesifik tarihsel gelişmeleri tartışmaya geldi. İslam tarihini İslam efsanesinden ayırmak için bu konuyu büyük bir özenle incelememiz gerekiyor. Bu bağlamda ayrıntılar önem kazanmaktadır. Bu konuyu tartışmaya Mezopotomya ve Jezire'de (adada) yaşayan Hristiyan Arapların önemli diyebileceğimiz tarihi ile başlayabiliriz. Fıratın büküldüğü bu topraklar Arapların ilk yerleşme yerlerinden biridir.
Devam etmeden önce Bizans'la ilgili bir olaya değinmek zorundayız. O da 622 yılında başarılan ve sürpriz kabul edilen Bizans zaferidir. Bu zafer yörede yaygın politik değişikliklerin katalizörü olmuştur. Bu askeri ve politik çalkalanma daha sonraları geleneksel İslam literatürüne Arap peygamberinin göçü (hicret) olarak geçmiştir. Sözde 622 yılında vuku bulan hicret İslam'ı belirleyen bir olgudur. Ama bu tarihsel bir olgu değildir. Buna rağmen Hristiyan Arapların kendi bağımsızlıklarına kavuştuğu bir dönemin başlangıcını simgelediği için büyük bir öneme haizdir.
Sasaniler ve Bizans arasındaki rekabetin zamanla din savaşlarına döküldüğüne değinmiştik. Bu savaşlar, 591-628 yılları arasında tahta geçen Sasani imparatoru Chosroes II (Kosroes olarak okunur) ile başlar. Chosroes II gençliğinde İran’dan kaçarak Bizans’a sığınmış ve imparator Mauricius tarafından korunmuştur. Daha sonra imparator Mauricius onun İran’da tahta geri dönmesine yardım etmiştir. 602 yılında Phacos, Mauricius’u öldürünce Chosroes II kendisini koruyan Mauricius’un intikamını almaya and içmiştir.
Chosroes II’nin iki Hristiyan karısı vardır. İlki Bizanslı prenses Maria’dır. İkincisi ise Suriyeli Şirin’dir. Ayrıca Chosreos II’nin maliye ile uğraşan bakanı Yazdin de Hristiyandır.
Chosroes II İran’a döndükten sonra Nestorianizmi ihmal etmenin mümkün olmadığını görmüş ve Zoroastrizm ile birlikte Nestorianizm de İran’ın dinlerinden biri olmuştur. Nestorianizme göre İsa’nın ilahi ve insan olmak üzere iki ayrı doğası vardır. Nestorianizmin karşıtı olan Monophysite'a göre ise İsa, aynı zamanda hem insandır hem de ilahdır. Bu iki özellik İsa’da bir araya gelmiş, tek bir özellik olmuştur. Başka bir deyişle monophysit’de İsa ilahidir. Bilindiği üzere Bizans’ın inancı olan Hristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruh olmak üzere, teslis olarak bilinen üçlü birlik söz konusudur. Altıncı yüzyılda Hristiyanlık temeli bu ilkeleri izleyen dinlerden oluşmuştur. Önemsiz gibi görünmelerine rağmen bu farklar uğurlarında savaşların yapıldığı ve insanların katledildiği inançlar arasındadır.
Chosroes II 595 yılında tahta döndüğü zaman, Hristiyan olurken Nestorianizmi seçen Arap hükümdarı Nu’man, üç Nestorian papaz tarafından şeytanından arındırıldıktan sonra, al-Hira’da baptiz edilmiştir. Bazı Arapların Monophysit’i yeğlemelerine rağmen Nu’man’ın Nestorianizmi seçmesi sürpriz kabul edilmemelidir. Çünkü Nu’man gençliğinde Nestorianizme maruz kalan bir kraldır. Çevresinde çok sayıda Nestorian Hristiyan vardır. Zoroastrian olan persler Nestorianları Romalı monophysit'lara yeğlemektedirler.
Yemen’den Suriye’ye göçen Gassanidler ise Monophysit dirler.
Altıncı yüzyılın sonunda bu grup, temel Hristiyan doktrinleri söz konusu olunca, hem teslisi savunan Bizans’a, hem de Nestorianizmi destekleyen ve Sasani otoritesi altında yaşayan kardeşleri Araplara karşı tepki göstermiştir. Gassanidler Bizans aritrokrasisinin bir parçasıdırlar.
Başka bir deyişle altıncı yüzyılın sonlarında iki ayrı imparatorluğa hizmet eden, karşıt Hristiyanlık doktrinlerini savunan iki Arap hanedanlığı vardır. İlginç olarak onların ikisi de, hizmet ettikleri imparatorlukların resmi dinini kabul etmemişlerdir. İran’ın resmi dini zoroastrianizm olup, Bizans’ın resmi dini ise Katolik teslis Hristiyanlığıdır. Bu durumda bu iki imparatorluk arasında yapılan savaşlar aslında Arap Hristiyan vassalların (hizmetkarlar veya eyaletlerin) temsilcileri arasındadır.