Muhammed'in yaşamadığı iddiasının kökeni nedir?
Muhammed denen bir peygamberin ve ilk dört halifenin efsanevi kişilikler olduğu ve haklarında yazıldığı gibi bir yaşamları olmadığı tezi yeni değildir. İlk defa 1930 yılında Morozov tarafından Christ adlı kitabında ortaya atılmıştır. Morozov'un etkisi altında kalan Klimovich de , Did Muhammed Exist? başlıklı bir makale yazmıştır. Aslında bu yazarların üzerinde durdukları husus, Muhammed'in yaşamadığını kanıtlamak olmayıp, onun çok iyi bilindiği sanılan kimliğinin bir efsaneden başka birşey olmadığını gözler önüne sermektir.
Muhammed'in yaşamadığı iddiasının bilimsel bir temeli var mıdır?
Muhammed'in yaşamadığının ilk ve en önemli bilimsel delili, Kur'an'ı yazanların tek bir kişi olmadığının, bazı bölümlerinin toplumun kollektif bilinci olarak ortaya çıktığının ve yazıldığı iddia edilen zaman dilimi olan 23 yıldan çok daha uzun bir zaman dilimi içinde yazıldığının anlaşılmasıdır.
Günümüze kadar ulaşan bir inanışa göre Kur'an, Muhammed'in yazdığı bir kitaptır. Son yıllara kadar bu inancı yalnız ateistler ve teistler değil, aynı zamanda batının din adamları, filozofları ve hatta bilim adamları da paylaşmakta idiler. Onlarla Müslümanların inancı arasındaki yegane fark, Müslümanlara göre Kur'an'ın Muhammed'e vahyolduğu inancıdır. Ateistler ve diğerleri Muhammed'e vahiy geldiğine değil, Muhammed'in Kur'anı, kendi günlük politikasını icra etmek için yazdığına inanmaktadırlar. Muhammed'in Kur'an'ı yazdığı ve İslam'ı başlattığı yüzlerce yıl meydan okunmamış bir inançtır. Bu inanca göre Kur'an, 23 yıl gibi nisbeten kısa bir zaman dilimi içinde parça parça inmiştir. Buna inanç diyoruz, çünkü elde Kur'an'ın nasıl yazıldığına dair somut ve bilimsel bir belge yoktur. Bu inanışın kökeni İslam'dır.
Son birkaç yıl içinde yayınlanan bir kitaba göre (The Qur'an in its Historical Context) Kur'an 23 yılda değil, çok daha uzun bir zaman diliminde yazılmıştır. Ayrıca ilk ve orijinal bir Kur'an'ın varlığından da bahsedilmektedir. Onun için Ur-Qur'an deyimi kullanılmaktadır. Bu Kur'an zamanla yeni ayetlerin eklenmesi ile genişlemiş ve bir zaman sonra kodlanarak kutsallaştırılmıştır. Kodlanması bir daha değiştirilmemek üzere kesinleşmesi demektir. Bu kitap Kur'an'la Muhammed'in ilişkisine bir son vermektedir.
Muhammed ile Kur'an'ın fiziksel bağı kesilince, Muhammed'in yaşamış olduğunun en önemli delili de yok olmuş olmaktadır. Muhammed'in yaşamadığının ilk bilimsel delili budur. İslam'ın yeterince belirli olmayan gizli ve sinsi bir başlangıcı vardır. Muhammed'in Kur'an'ı yazıp, İslam'ı başlatmadığı artık kesin olarak bilinmektedir. Bunun nedenlerine aşağıda ayrıntılı bir şekilde değineceğiz. Bu arada kısaca efsanelerde ve İslam efsanesinden bahsedelim....
Efsane nedir?
İnsan yaşamını zenginleştirdikleri ve ona anlam kazandırdıkları için efsanelerin önemini yadsımak mümkün değildir. Efsaneler önemli bir edebiyat türüdürler. Kolejlerde ve üniversitelerde okutulurlar. Kendi zamanlarının dünya görüşünü ve gerçeklerini yansıtırlar. Kendi zamanlarının yaşamını ve doğal olgularını açıklamak için ortaya atılan efsaneler günümüzde geçmişte vuku bulmuş olguların zamanla dallandırılıp budaklandırılmasından ortaya çıkan masallar, menkibeler, öyküler ve temelsiz inançlar olarak kabul edilebilirler. Onları biz okullarda ve sıcak çalışma odalarımızdaki rahat ve konforlu koltuklarımızda oturarak okur ve insanların nelere inanabileceklerine şahit olarak, saşkınlığımızı gizlemekte zorluk çekeriz. Oysa bizler de efsanelere inanırız. Bizler de onların kurbanıyızdır. Ailelerimizin görkemli geçmişine ve atalarımızın kahramanlıklarına toz kondurmayız. Yaşadığımız şehir ve ülke ile ilgili sayısız efsaneyi ciddi gerçekler olarak kabul eder, onlarla iftihar ederiz. Bazı ilginç gerçeklerin, efsanelerden başka bir şey olmadıklarını düşünmeyiz bile.
Efsaneler insanlık için zararlı olabilirler mi?
Efsanelerin çogu insanlık için tehlikeli olmayan masum ve zararsız inançlardır. İnsanlık için tehlikeli olanları ise, kurumlaşmış, gelenek ve göreneklerin kaçınılmaz bir ögesi olmuş, yaşama girip onun vazgeçilmez bir ögesi olmayı başarmış, onlarsız yapamayacaklarımızdır. Bazı efsaneler bizim için o kadar önemlidirler ki, yalnız onlarsız yaşamayız. Adeta onlar için yaşarız. İslam işte öyle bir efsanedir. Ve bu efsane, ateşinin sönmemesi için, sürekli olarak yeni efsanelerle takviye edilmektedir. Efsaneler devam edebilmek için sürekli taze kana gereksinim gösterirler. İslam cemaati bu taze kanın hem kaynak aldığı, hem de onunla uyutulan bir toplumdur. Bu cemaat mevcut statükodan hiç bir zaman tatmin olmaz. Hep yenilik peşindedir. Her Ramazan'da yeni Muhammed ve Ali öyküleri ağızdan kulağa dolaşır durur.
Efsanelerin en büyük özelligi kendileri ile ilgili somut kanıtların, delillerin, gözlemlerin olmamasıdır. Temeli dedikodu olan efsaneler yine dedikodularla gelişip büyürler ve gerçeklik kazanırlar. Efsanelerin gerçeklik kazanmasının bir diğer nedeni de, bazı çevrelerin onlara tepki göstermesidir. Tepki alan efsaneler ilgi de çekerler.
Efsanelerin gerçekten yalnız efsane, yani temelsiz inançları olduklarını nasıl bilebiliriz?
Efsaneleri duyar duymaz tanırız sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Efsanelerin çoğunun efsane olduklarını anlamak mümkün değildir. Çünkü onlar son derece ayrıntılı ve inandırıcı bir üslupla yazılmış ve nesilden nesle geçerlerken değişikliğe uğrayarak inandırıcılıkları artırılmış, başka bir deyişle zamana uydurulmuş masallardır. Günümüzde yayınlanan gazete haberlerinin bile bir kısmı efsane niteliğindedir. Yakın tarihimizde vuku bulduğu sanılan yüzlerce, binlerce efsane vardır. Sayıları her geçen gün artar efsanelerin. Özellikle dinle ilgili olanlar hiç durmaksızın çoğalırlar. Onların hepsine inanırız. Ya inanmak istediğimiz için inanırız, ya son derece inandırıcı oldukları için inanırız, ya hoşumuza gittikleri için inanırız, ya onlarla gurur duyduğumuz için inanırız, ya bizim hislerimizi bir tür okşadıkları için inanırız, ya işimize geldikleri için inanırız, ya onları kendi çıkarlarımıza alet etmek için inanırız, ya onlarla kendi savımızı savunmak için inanırız. Yani onlara inanmamızın hemen her zaman bir nedeni vardır. Efsaneleri okuduğumuz, duyduğumuz zaman inanmamız, onlara inanmamamızdan çok daha olasıdır. Onların efsane olduklarını bile bilemeyiz.
Daha da ötesi.. Her meslekte bir takım mitler, yanlış inançlar, yanlış yorumlar vardır. Tıpda bile çok sayıda efsane vardır. Doğru olmayan bir görüş tıbba yerleşmiştir. Temeli bilimsel bile olsa, yanlış bir yorumun ürünüdür. Doğrusu bilinmektedir. Ama efsanesi de doğrusu ile birlikte ortalıklarda dolaşmaktadır. Yalnız hastalar ve insanlar değil, doktorlar bile o efsanelere inanırlar ve onların birer efsane olduğunu düşünmezler.
Görülüyor ki efsanelerin efsane olduklarını tam olarak anlamak, onları tanımak sanıldığından çok daha zordur. Hatta doğaları yakından ve büyük bir itina ile incelenmeyen bazı efsaneleri tanımak mümkün bile olmayabilir.
Comments