İslam’ın başlangıç tarihini kesin olarak bilmiyoruz. Bunun temel nedeni İslam’ın kesin bir başlangıcının olmamasıdır. Her ne kadar İslam kaynakları bu tarihi Muhammed’in peygamberliğini ilan ettiği 610 yılı olarak kabul ederlerse de, öyle bir tarihsel başlangıcın söz konusu olmadığı kesindir. İslam'ın güvenilir bir başlangıç tarihinin olmamasının nedeni delil yokluğudur. İslam'ın kendi dikte ettiği tarihin doğruluğunu destekleyen en ufak bir delil bile yoktur. Bazı durumlarda delil yokluğu, yokluğun delili olarak kabul edilebilir.
İslam'ın kendi dikte ettiği bir başlangıç tarihinin delillerden yoksun olması, yokluğun nasıl bir delili olabilir? Yok olan nedir?
Bu bağlamda delil yokluğuna bağlı olarak yok olan İslam'ın başlangıç tarihi ile ilgili iddialardır. Kesin bir başlangıç tarihinin olmamasına rağmen, var olduğuna göre İslam, bir zaman önce başlamış olmalıdır. O başlangıçla ilgili tarihsel olguların doğası yeterince bilinmemektedir. Çünkü onlarla ilgili güvenilir tarihsel kayıtlar ve arkeolojik artefaktlar yoktur. Son bilimsel araştırmalar İslam'ın başlangıcının uzun yıllar, belki de yüzyıllar alan bir süreç olduğunu telkin etmektedir. Bu araştırmalara göre İslam nisbeten yavaş ama sürekli olarak vuku bulan bir dizi oldukça ilginç ve gizemli sosyal süreçler sonucu ortaya çıkan bir dindir.
İslam'ın ortaya çıkışının kısa tarihçesi:
İslam geç antik dönemden sonra ortaya çıkmıştır. Aslında geç antik dönem ve onu izleyen erken İslam bir süreklilik oluşturur. İslam'ın ortaya çıktığı zaman, sosyo-ekonomik ve politik gerçekler bakış açısından, geç antik dönemden kesin olarak ayrılmaz.
İslam'ın ortaya çıkışından yaklaşık dört yüzyıl önce yöre önemli başkaldırmalara, ani ve büyük değişikliklere sahne olmuştur. Bu karışıklıkların sonunda Parthian imparatorluğu çökmüs ve Roma imparatorluğu doğudan çekilmek zorunda kalmıştır. Geride, yörede yaşayan toplumları birbirlerine rakip Hristiyan imparatorluklar şeklinde temsil eden Bizans ve Sasaniler kalmıştır.
Roma imparatorluğu aradan çekilince birbirlerine komşu olan bu iki imparatorluk arasında çesitli nedenlerden dolayı sürtüşmeler başlamıştır. Bu sürtüşmelerden daha çok Sasanilerin iddiacılığı ve kendilerine güveni sorumludur. Bu iki güç arasındaki rekabet ve yarış sırasında önemli ölçüde karşılıklı politik, sosyal ve kültürel değiş tokuş gerçekleşmiştir. Ama zamanla bu rekabetin neden olduğu düşmanlık kültürel ilişkilerin giderek yozlaşmasına ve bir süre sonra durmasına neden olmuştur. Önceleri bunda sujelerinin refahı ve zenginliği bakımından daha etkili bir merkezi yönetime sahip Bizans başarılı olmuşsa da, Sasaniler de boş durmamışlar ve nisbeten kısa bir zaman içinde askeri olduğu kadar entellektüel alanda da Bizanslılara eşdeğer bir uygarlık kurmakta gecikmemişlerdir. Ayrıca her iki imparatorluk Habeşistan, Güney Arabistan ve Suriye steplerinde yaşayan yöre halkının ilgisini çekmek ve onlardan yararlanmak için de çaba göstermeye başlamışlardır. Her ikisi de özellikle Kuzey Arabistanda yaşayan Arapların destek ve sadakatini sağlamak için bazı girişimlerde bulunmuşlardır.
Bu ortamda kitleleri yönetmeye çalışan elit grup, artık sujelerinin refahlarına olduğu kadar, dinsel inançlarına da kayıtsız kalamayacaklarını reelize etmişlerdir. Zamanla dinsel ve politik olguları birbirlerinden soyutlamak imkansız hale gelmiş ve dinsel farklar politik farklar şeklinde yorumlanmaya ve yapılan savaşların giderek daha da dinsel bir nitelik almaya başlamasına neden olmuştur. Bizans imparatorluğunda diğer dinlere olan tolerans giderek azalmış ve hoşgörünün yerini perseküsyon almıştır. Bu gelişmeler çesitli inanç ve dinlere sahip toplumların Bizansın santral otoritesinden ayrılıp Sasanilerin daha özgür iradesine teslim olmalarına neden olmuştur. Geç antik dönemin en büyük özelligi dinlerin yalnız politik yaşama değil, varoluşun her yönüne hükmetmesidir.
Bu zeminde ortaya çıkan İslam, en azından başlangıcında, geç antik dönemin sonunu getirmemiş, onun bazı önemli niteliklerini bünyesine alarak devam ettirmiştir. Sasaniler zamanında din bazında birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıkan toplumlar İslam tarafından yalnız korunmakla kalınmamış, aynı zamanda kurumlaştırılmışlardır da. Bu toplumlar için İslam'da kitabın insanları (ahl al-kitâb) deyimi kullanılmış ve bu bağımsız toplumların, kendi dinlerinden çıkarılan yasalarla yönetilmesi ilkesine sadık kalınmıştır.
Her ne kadar erken İslam geç antik dönemin devamı ise de, İslam'ın geç antik dönemden ayrıldığının bazı belirtileri de yok değildir. Bu ayrılma ne zaman gerçekleşmiştir?
Bu değişim 8'nci yüzyılın başlarında Hristiyan olan Abd al-Malik (685-705) ve Walid (705-715)'in halifelikleri zamanına rastlar. O dönemde üzerinde insan ve hayvan motifleri olmayan sikkeler basılmış ve onlarda Hristiyanlığın teslis ilkesi kınanmıştır. Ayrıca bazı standard özelliklere sahip olan cami tasarımları da yapılmış, resmi belgeler Arapça olarak yazılmaya başlanmış ve çöllerin kenarlarında yerleşme yerleri yapılmıştır.
Sasani yöneticilerin Zoroastrian olmayanları tolere ettikleri ve onların dinlerini rahatsız edilmeden pratik etmelerine izin verdikleri iyi bilinen bir tarihsel gerçektir. Sasanilerin onlardan hürmet ve vergiden başka bir istekleri yoktur. Bu koşullarda Irak'da din ve inanç bazında çesitli gruplar türemiş ve onlar kendi okullarını ve ibadet yerlerini açmışlar ve dinleri ile uyuşan kanunlar yazmışlardır.
İslam zamanında da bu eğilim fazla değişmeden devam etmiştir. İslam yönetimi onlardan vergi ve sadakattan başka birşey beklememiş ve istememiştir. İslam onlar için kitabın insanları terimini kullanmıştır. Bizansın etkisi altında olan toplumlar, üzerlerinden Bizansın din baskısı kalktığı için rahat nefes alabilmişlerdir. Yahudiler de önceleri nisbeten iyi tolere edilmişlerdir ama, yedinci yüzyılın başlarında giderek artan bir düşmanlıkla karşılanmaya başlamışlardır. İsa'nın hem insan hem de kutsal ve ilahi olduğuna inanan Mısır ve Suriye Hristiyanları da bu gelişmelerden ve İslam egemenliğinden memnun olmuşa benzemektedirler. Çünkü Müslüman otorite onlarla yakından ilgilenmemektedir. Daha sonraları rüşvet almaya başladıkları ve Müslüman olmayanlardan gelen şikayetler üzerine İslam bürokratları onların iç işlerine müdahale etmeye başlamışlardır.
Din bazında farklı geleneklere ve inançlara sahip bu toplumlar arasındaki sınırlar, onların içinde yaşadıkları topluma olan sadakatini sağlayan din otoriteleri tarafından sürekli olarak denetlenmektedir. Bu otorite yeni kanunlar yapmakta, aynı dine inanmayanlar arasındaki evlilikler önlemekte, onların spesifik semboller ve işaretlerle tanınmasını sağlamakta ve diğer gruplara yönelik propagandaları yapmaktadır. Bu kozmopolitik ortamda Arapça resmi din olarak ortaya çıkmıştır.
Abel Malik hristiyan miydi ? O sikkelerde kelime-i şehadeti kodurup ilk rum sikkesi olmayan islam sikkelerini icat edendir.
http://www.britishmuseum.org/explore/highlights/highlight_objects/cm/g/gold_coin_of_abd_al-malik.aspx
"This is the first issue of coins struck by the Umayyad caliph Abd al-Malik (reigned AD 685-706) as part of his revolutionary reform of the Islamic coinage in AD 696-7."
(British Museum)
http://img.ma-shops.com/khouli/pic/507_2770371.jpg
Posted by: Suzan | 05/07/2014 at 06:07 PM
Öncelikle ateist denen insan yoktur. "Kral çıplak!" diyen insan vardır. Tanrı'yı insanların uydurduğunu bilmek/hissedebilmek için biraz özgürce düşünebilmek yeterli.. Ateizm; Faşizm, Kominizm gibi bir doktrin değildir. Bu özgür beyinli insanlara "ist" ekini yapıştıranlar senin gibi örümcek beyinli insanlar..
Papua Yenigine'ye insanlar 40 bin yıl önce ulaştı.
Hristiyanlık 2000, İslam 1400 yıldır var, daha önce tanrı neredeydi?
Ha?.. Sen ateist'din değil mi? Yobaz'ın önde gidenisin ve senin gibilerin söylemeyeceği yalan yok!
Posted by: Özgür Düşünür | 05/16/2017 at 02:03 AM