İSLAM’IN KADINLARI….
İslam’ın kadınları silik, şahsiyetsiz, kapalı, tutucu, cahil, ilkel bir kadın modelini simgeler ve teröristlerden sonra İslam’ın ikinci çirkin yüzünü sergilerler. Oysa bu bir yanılsamadır. Müslüman kadınlar hakkındaki bütün gerçekleri yansıtmaz. Hiç bir şey bu sahte imgeden daha fazla gerçeklerden sapmış olamaz. Ama bu imge Batı’da yerleşmiştir. Türk aydınları ve ateistleri de öyle düşünürler. Kadınlar kendi görüşlerini ve neden kapandıklarını bir türlü açıklayamazlar. Çoğu kere buna izin bile verilmez. Koyu, karanlık giysilerin altında düşünebilen, hissedebilen, az çok entel bir kadının olabileceğine kimse inanmaz ve arada bir kendilerini söz ve yazı ile belirtmeye çalışanların nedenleri dinlenmez, okunmaz ve önemsenmez. Kendilerini çepe çevre saran karanlık giysiler zamanla kadının aklını karartır, hislerini köreltir. Cinselliğinden uzaklaşır kadın.. Bir meta olur.. Yine de derdini kimseye anlatamaz.
Kadınlar bundan memnun mudurlar?
Elbette değillerdir. Bundan memnun olabilecek tek bir kadının bile var olabileceğini düşünemiyorum. Çünkü kadın da bir insandır. Tanımak, bilmek, sevmek, anlamak ve değer vermek istediği kadar, tanınmak, bilinmek, sevilmek, anlaşılmak ve değer verilmek de ister. Ama bunlara izin verilmez. İslam’ın kapalı kadını çirkin imgesinden kendini bir türlü kurtaramaz. Erkek durumdan memnundur. Kadın yeterince şikayet etmez. Yakınarak başını daha büyük bir derde sokmak istemez. Halinden memnun olduğu izlenimini verir. Bir hayvan gibi kullanılmak onu rahatsız eder. En ücra dağ köyünde yaşayan cahil kadınlar bile buna razı olmayabilirler…
Ama İslam’ın kadınları hiç ses çıkarmazlar. En ufak bir şekilde bile yakınmazlar. Koyu giysilerinin içinde kaybolur giderler. Gölgelerini bile dolduramaz, Müslüman kadınların şahsiyetleri… Varlıkları ve yokluları arasında en ufak bir fark yoktur.
Peki ama neden şikayet etmezler İslam’ın kadınları? Neden özgür iradelerini kullanmada bu kadar çekingendirler. Neden durumlarından memnun görünürler?
Ben bütün bunları açıklayabilecek bir sendrom ve bir içgüdü biliyorum. Onlar yaşama azmi ve iradesi ile Stockholm sendromudurlar.
Yaşamak içgüdüsü herşeyden önce gelir. Diğer bütün içgüdülerden güçlüdür. Diğer bütün değerlerden, insan olmanın getirdiği ayrıcalıklardan, üstün insansal duygularla kendini belirtmekten, tanınmak, bilinmek, sevilmek, anlaşılmak ve önemsenmekten üstündür. Örtülü İslam’ın Müslüman kadını da eline erkek eli değmesini ister. Bir erkeği sevmeyi, ona sahip olmayı, onun tarafından sahip olunmayı düşler. İslam’ın kara çarşaflı kadınının da özlemleri, düşleri, fantazileri vardır. Onları gerçekleştirmek ister. Ama içine kapandığı karanlık giysiler onun bütün hislerini köreltmiştir. Hoşlandığı erkeğe yan gözle bile bakamaz. Kadınsal içgüdülerinin hiç birini tatmin edemez. Yaşam ona verilen tek imtiyazdır. Onu recme kaybetmek, ya da orospu sıfatı ile damgalanmak istemez. Çoğu kere kendinde o gücü bulamaz. Tabii istisnalar her zaman vardır ve kadın isyan edebilir. Bu temel içgüdünün yanı sıra İslam’ın kadını, Stockholm sendromuna teslim olarak, kendisini bu zavallı duruma düşüren İslam’a ve erkeğine daha da bağımlı ve müteşekkir bir kişiliğe bürünür. Bu sendrom esir alınan insanlarda, kendilerini esir alanlara karşı gelişen bir sempati ve yakınlıkla niteliklidir. Esir alınan bir yandan kendi zavallı durumunu kabul ederken, öte yandan kendisini esir alanın üstün bulduğu kişiliğine sığınır ve onuna bütünleşerek, kendisini kurtarmaya çalışanlara karşı onu savunur…
İslam’da kadınların örtünmesi sembolik bir jesttir. Türban ve tesettür kadının aklını da kapatır. Kara çarşaf aklının yanı sıra, kişiliğini, benliğini de karartır ve onları zamanla çürütüp, yok eder. Ama yaşama içgüdüsü ve pençesine düştüğü Stockholm sendromu, kadının bu korkunç geleneği kırmasını önler. Kadınlığından, cinselliğindan uzaklaşan İslam’ın kadını, kelimenin tam anlamı ile Allah’ın kölesi olur.
Aslında kölesi olduğu Allah değildir.
Erkektir….
İSLAMDA KADIN
Şeriat kanunlarına göre her erkek, kadınların davranışlarını denetleyebilir. Tabii bu görevi şeriat polisi daha iyi başarır.
Korku dolu gözlerinde,
Kadının,
İslamı gördüm rüyamda,
O gece.
Ölmüştü kadın.
Açık gözlerle.
Kafasında bir kazık,
Elleri bileklerinden kesik.
Tepesine dikilmiştim,
Söyleniyordum.
Çizmeli bacaklarımı,
Çıplak göğüslerine dayamış,
Acımaksızın "OH" çekip duruyordum.
Kan ter içinde uyandım,
Dehşetten titriyordum.
Onu aradım…...
Yatakta bulamadım.
Benden izin bile,
Almadan kalktı gitti yine,
Dedim,
Uzun, uzun söylendim.
Onu aradığım her yerde
İslam vardı…
Beni koruyan İslam,
Erkek İslam........
Her kirli çıkıda,
Her tahrat alışımda.
Her kerhaneye gidişimde,
Her avrat sikişimde.
Arada bir uğradığım,
Dostumun döşeğinde.
Gözlerimi göğe diktiğim zaman,
Sonra çevirip onları yere indirdiğimde.
İçimde bir sıkıntı,
Kafamda bir uğultu,
Beni yatağa düşürdüğünde.
İki rekatlık bir namazın,
İnanılmaz rahatlığı vardı.
Erkek olmak zor İslam’da,
O kadar çok yapacak iş var ki...
Komşunun kızına bile,
Parmak atacak zaman, o kadar az ki.
Sen yoktun kadın,
Aradığım yerlerde.
Yalnız İslam vardı,
Baktığım kuytu köşelerde.
Sofu ve bağnaz kafalarıyla,
Yobazlar etrafımı sardı.
Çektikleri Baretta tabacalarıyla,
Cami için para topluyorlardı.
Bir cami daha yaptırmak,
Onların yasal haklarıydı.
Okul ve Üniversitelere,
Ne gerek vardı.
Kuranı okuyup, yorumlayacaklara,
Daha çok ihtiyaç vardı.
Benliğimi korkunç bir sıkıntı sardı,
Düş mü görüyordum?
Emindim düş değildiler,
Bir kâbus olmalıydılar.
Uykuda bile değildim, oysa,
Nerde karım dedim,
Terkedip beni kaçtı mı, yoksa?
Büyük bir hırsla sarsıldım,
Kafasını ellerimle bizzat kopartacaktım.
Sonra durdum birden,
Hatırladım.
Kendi kendime söylendim.
Yahu dedim,
Deli miyim, neyim?,
Ben daha evli bile değilim.
Sağol İslam diye şükrettim,
İki rekat namazı yine hakettin.
Erkek olmak ne kadar da zormuş!
O olmasa ne yaparız?
Biz erkekler,
İslamsız.............
Comments