DİNLER VE BÜYÜK MANZARA !
Büyüğü görmek kolaydır. Bütün sorun giderek küçülen küçüğü görebilmektir, değil mi?
Buna hayır demeye olanak var mıdır?
Küçük, küçüldükce gözden kaybolacak, büyük büyüdükce göze batacaktır, değil mi?
Büyüğü görmekte güçlük çekilebilir mi? Büyüğe bakıp da onu algılamamak mümkün mü?
Bence, hem mümkündür, hem de olağandır. Büyüğü görmek sanıldığından çok daha zordur. Büyüğü herkes her zaman göremez. Ona bakar ve orada bir yerlerde olduğunu bilir ve onu bir tür algılar ama, tümünü göremeyebilir. Çünkü görmek tanımayı, tanımak bilmeyi, bilmek araştırmayı, araştırmak aklı, akıl doğru düşünebilmeyi, doğru düşünebilme sağlam mantığı, sağlam mantık iyi bir eğitimi, iyi bir eğitim üstün olanakları, üstün olanaklar maddi kaynakları, maddi kaynaklar değerleri bulup tanımayı, değerleri bulmak ise onları görmeyi gerektirir. Bu süreç büyüğün görülen her öğesi için tekrarlanmalı ve bulgular bir araya getirilerek büyük manzara tamanlanmaya çalışılmalıdır. Bu da son derece zor olabilir.
Evet! Büyüğü görmek çok zordur. İnsan onun yalnız bir bölümünü, öğelerini ve parçalarını görebilir. Gördüklerinin ne olduğunu anlayamaz. Gördüklerini yeterince değerlendiremez. Gördüklerini bir araya getirerek kafasında büyük manzarayı canlandıramaz. Çoğu kere büyüklüğünü düşleyemez bile... Büyüğün tümünü görmenin tek yolu ona dışardan ve uzaktan bakmaktır. Dünyadan aya bakmak, aydan dünyaya bakmak gibi......
Çoğu kere bakıp da yalnız bir bölümünü gördüğümüz, ne olduğunu anlamamadığımız bir kavramdır “Büyük Manzara”. Tamamını görebildiğimiz büyüğü kolaylıkla tanıyabiliriz. Ama aslında o gerçek büyük değildir. O bir küçüktür. Küçüğü görmekse çok kolaydır.
İnançlar da böyledir. İnsanlar çoğu kere inançlarının toplamından oluşan büyük manzarayı görmekten ve anlamaktan acizdirler. Onun öğelerini birleştirerek tümünü algılamaya çalışmak çoğu kere başarısızlıkla sonlanacaktır. İnsan aklı, analitik nitelikleri sentetik niteliklerinden daha güçlü bir alettir. Parçalayarak inceleme kolayına gelir. Parçalayıp, ince ayrıntılara indikce de, büyük manzaradan uzaklaşır ve büyüklük önce anlamını kaybetmeye başlar ve bir süre sonra tümüyle anlaşılmaz hale gelir. İnsan ayrıntılarda kaybolur, gider..
Her gelişen ve büyüyen kavram sonunda o kadar büyük bir manzara oluşturur ki, onun tamamını görmek tümüyle olanaksızlaşır. O zaman onun yalnız görülebilen kısmı ile yetinmek zorunluğu ortaya çıkar. Herkesin kendine göre bir görüş açısı ve ufku vardır. Kişiye göre değişen bu görülebilir kısım ise, bütünün tam bir temsilcisi olmayabilir ve çoğu kerede değildir.
Bu yaklaşımı dinlere uygularsak nasıl bir manzara ile karşılaşırız? Dinleri bu anlayış karşısında nasıl değerlendirebiliriz? Dinler için “Büyük Manzara” nedir? Bu manzarayı kimler görebilir? Müritlerin kendi dinleri ile ilgili bu manzarayı yeterince görememeleri, sonunda onun parçalanması için bir neden olabilir mi? Dinler parçalanmaya mahkum mudurlar?
Bu soruların yanıtı, en ufak bir kuşkuya yer vermeyen koca bir “Evet” dir.
Kitlelere hitabeden her din önce gelişir, yayılır, genişler ve sonra parçalanır. Zamanla o dinleri izleyenler artık onun oluşturduğu büyük manzarayı tanıyamaz ve izleyemez hale gelirler. Onlar artık dinlerinin kendi düşüncelerine, gelenek ve göreneklerine daha yakın bir kaç öğesi ile yetinmek zorudadırlar.
Hristiyanlık ve İslam’ın parçalanmalarının nedeni evrensel boyutlara ulaşmış olmalarıdır. Bu boyutlara ulaşan her din parçalanmaya mahkumdur. Ancak küçük toplumlara, kitlelere hitabeden dinler değişmeden, bölünmeden varlıklarını sürdürebilirler. Yahudilik ve diğer bazı küçük yerel dinlerde olduğu gibi..
Herşeyden önce inançlar, ne kadar değerli, erdemli olurlarsa olsunlar, içinde bulundukları çağa uymak zorundadırlar. Aslında İslam bile, az çok (veya çok az), buna uymuştur. Bir din bu ilkeye ne kadar direnirse, o kadar çağ dışı kalmaya mahkumdur.
Aslında zamana uyamamak, çağ dısı olamamak, büyük manzarayı görememenin doğal bir sonucudur. İslam her çağın dinidir sloganına sığınanlar gerçeği dile getirmemektedirler. İslam her çağın dini olamaz. İslam 7nci yüzyıl Arap dünyasının dinidir. Diğer dinler gibi çağ dışı kalmıştır. Nedeni de O’na inananların ayrıntılarda kaybolmaları, Allah’ın İslam’ı koruduğu efsanesine inanmaları ve büyük manzarayı görememeleridir. Onlar şu anda bile büyük manzarayı görememekte veya görmek istememektedirler. Zaten artık baksalar da O’nun tamamını göremezler. Görseler bile tanıyamazlar. Onlara göre İslam Batı’da hızla yayılmaktadır. Ama yayılan nasıl bir İslam’dır diye düşünmezler. İslam ne tür insanlar arasında yayılmaktadır? Almanlar, Amerikalılar ve diğer ülkelerde dinsizler veya Hristiyan’lar Müslüman olmaktadırlar. Ama bu İslam’ın temeli var mıdır?
Elbette yoktur!
Bu İslam bir gelenek olmadığı gibi, bundan sonra da bir gelenek oluşturacak değildir. Bu şekilde Müslüman olanların çocukları da Müslüman olacaktır diye bir kural yoktur. Bu tür İslam’ın sürekliliği yoktur. Ayrıca yabancı ülkelerde İslam az çok değişikliğe uğramaktadır. Her ülkenin kendine göre bir İslam anlayışı vardır. Bu anlayış farkı ilerde İslam’ın parçalanmasına neden olacaktır.
Büyük manzara bu gerçekleri içermektedir. Bunları göremeyen, büyük manzarayı da göremiyor demektir.
Geleneksel İslam bile kendi içinde dengeli bir din değildir. İslam’da çeşitli mezheplerden öte, çok sayıda siyasal görüş ve eğilimler vardır. Hizbullah gibi aşırı akımların yanı sıra, bazı medeni kanunları reddeden İslamsal eğilimler ortaya çıkmaktadır. Laikliğe karşı olmak gibi.. Şeriat istemek gibi.... Siyasete katılmak gibi...... Bütün bunlar büyük manzarayı görmekten nasibini alamayan küçük insanların eseridir. Ayrıntılara düşkün, yalnız kısa vadeli planları olan, ilerde İslam’ın ne olacağını dikkate bile almayan cahil insanlardan oluşmuştur, bu aşırı eğilimler...
İslam’ın bilimsel olduğu iddiaları da tümüyle yanlıştır. Daha da kötüsü İslam bilimsel olabileceği fırsatları elinden kaçırmaktadır. Yeni ve çağdaş bazı akımlara, kavramlara, görüşlere açıktır denen İslam, bazı miyopik ve dar görüşlü müritleri tarafından saptırılmaktadır. Bunun nedeni bağnazlık ve kara cehalettir.
Arada bir sahtekar Müslüman’lar ortaya çıkmakta ve onların eserleri cahil inanırları önemli ölçüde etkilemektedir. Adnan Hoca gibi.. Aslında bu fanatikler, Fettullah, Adnan, Necmettın Hocalar ve diğerleri, büyük manzarayı oldukca iyi bir şekilde görebilmektedirler. Daha da ötesi onlar, büyük manzaranın diğerleri tarafından görülmediğinin de farkındadırlar. İnanırları büyük manzaradan kendi menfaatleri doğrultusunda çeşitli oyunlarla uzaklaştırmaktadırlar. Onlar cahil değillerdir. Ahlaksızdırlar ama, sahtekarlıklarını dinsel bir platform üzerinden gerçekleştirdiklerinden, ahlaksızlıkları kolaylıkla gözden kaçmaktadır. Cahil dindarların onların namussuzluğunu anlamasına olanak yoktur. Onları izleyenler zaten büyük manzarayı görmekten aciz, İslam’ın zavallı müritleri, piyonlarıdırlar.
Büyük manzarayı görebilmek iyi bir eğitimi gerektirir. Eğitim ise bazı kaynakların varlığına gereksinim gösterir. Yukarda yazdığım bir tümceyi tekrarlamak istiyorum..
Görmek tanımayı, tanımak bilmeyi, bilmek araştırmayı, araştırmak aklı, akıl doğru düşünmeyi, doğru düşünme sağlam mantığı, sağlam mantık iyi bir eğitimi, iyi eğitim üstün olanakları, üstün olanaklar maddi kaynakları, maddi kaynaklar değerleri bulmayı, değerleri bulma onları görünce tanımayı gerektirir..
Büyük manzarayı tanımak için gerekli eğitim, dinsel eğitim değildir. Çağdaş bilimsel eğitimdir. Ülke olarak olanak ve kaynaklarımızın çoğunu eğitime ayırmaya mecburuz. Bunu eğitim seferberliği yaparak gerçekleştirmeliyiz. Bu konuda fazla vakit kaybetmemeliyiz. Halkımıza İslamı bilgili hocalar aracılığı ile öğretmeliyiz.
Ülke olarak olanaklarımızın çoğunu eğitime ayırmaya mecburuz. Bunu eğitim seferberliği yaparak gerçekleştirmeliyiz. Bu konuda artık vakit kaybedemeyiz. Haklımız İslam2ı dindar ama bilgili hocalar ve imamlar aracılığı ile öğretmeliyiz. Batida papazların ne kadar iyi tahsilli, aydın ve çağdaş insanlar olduğunu bilmenizi isterim. Onlarla hemen her konuyu rahatlıkla konuşup, tartışabilirsiniz. Katolik okullarında eğitim düzeyinin çok üstün olduğundan haberdar mısınız? Katolik üniversitelerinin her türli düşünceye açık olduğunu biliyor muydunuz? Bu gözlemler açıkca Hristiyan dünyasının büyük manzarayı daha iyi değerlendirebildiğini gösteriyor. Biz ise hala ayrıntılar üzerinde tartışıyoruz.
Yazımı son bir paragrafla bağlamadan önce size küçük bir öykü anlatmak istiyorum.
Bir mahallede çok zengin bir aile yaşarmış. Mahalle sakinleri fakirlik ve yoksulluk içinde günübirliğine yaşamaya çalışırlarken, bu aile zevk-ü sefa ve lüks içinde günlerini gün ederlermiş. Büyük bir köşkte yaşarmış bu aile. Mahalle sakinleri ile konuşmaz, onların sorunları ile ilgilenmezlermiş. Her gün tavuk, koyun veya sığır eti yer, kemiklerini sokağa fırlatır, atarlarmış. Mahalle halkının elinden bu şımarık ailenin ahlaksızlıklarını uzaktan izlemekten başka bir şey gelmezmiş...
Bir gün sinirleri iyice bozulan ve artık bu ahlaksızlığa dayanamayan yaşlı bir adam, sokağa atılan sığır kemiklerinden birini yakaladığı gibi köşke fırlatmış... Bütün amacı içinde giderek kabarmakta olan öfkesini biraz olsun tatmin etmekmiş.... Kemiğin koca ve görkemli köşkte en ufak bir hasar yapabileceği aklından bile geçmiyormuş... Ama hiç umulmadık bir durumla karşılaşmış, yaşlı adam ve onun bu çılgınca davranışını izleyen mahalle sakinleri.... Kemik hızla çarptığı köşkte bir duvarın şangır şungur kırılmasına ve delinmesine neden olmuş.. O da ne!, demiş mahalle halkı.. Bu köşk taş ve tuğladan değil, camdan yapılmış... Sokağa atılan kemikleri köşke fırlatıp atan mahalle sakinleri kısa bir zaman içinde köşkü bir harabeye çevirmiş....
Evet.. Büyük manzara iki büyük dinin parçalanıp yok olmasına neden olacak kadar büyümüştür. Günümüzde evrensel dinlerin sonunun başlangıcına şahitlik etmekteyiz. Bu demektir ki bazı dinler kendi başarılarının kurbanı olmak durumundadırlar. Çünkü bu başarının temeli çürüktür. İslam ve Hristiyanlık giderek büyüyen ve sonunda inanılmaz boyutlara ulaşan bir sırça köşkden farkısız oldukları için sonunda yok olmaya mahkumdurlar. İnsan maneviyatına kaba bir müdahaleden başka bir şey olmayan dinler, elbette bir gün yok olacaklardır. Bu iyi bir haber gibi durmaktadır ama, bu arada maneviyatlarına düşkün insanların yeni, daha tehlikeli ve çok daha zararlı eğilimlere yönelmeyeceğini telkin eden gelişmeler de mevcut değildir. Ancak çılgınlar insanlığın ilerde mutluluk ve zenginliğe, huzur ve rahata, barış ve esenliğe kavuşacağına inanır.
Comments