YALANLARIN EN BÜYÜGÜ.....
İnsan evrende gözlemlediği muhteşem güzellik ve görkem karşısında duyduğu hayranlığı gizlememelidir. Çünkü o zaman merakını, üstün zekasını ve entellektüalitesini de baskı altına alıyor demektir. İnsanın o güne kadar karşılaşmadığı ilginç ve olağanüstü olgular karşısında duyduğu hayranlık, üstün akılsal yeteneklerinin en kesin delili, ögrenmek güdüsünün ilk ve en önemli gereksinimidir. İlginç gözlemler karşısında duyulan “hayranlık” insanı onların doğasını araştırmaya sevkeder. Ögrenerek o duygular tatmin edilmeye çalışılır ama, çoğu kere bu mümkün olmayabilir. Çünkü insan ögrenmek istediği hemen hiç bir şeyle ilgili sırları henüz kelimenin tam anlmı ile çözebilmiş değildir. İnsanda merakı tatmin ettiği ileri sürülen ve evrendeki gizemi çözmüş görünen her iddia, entellektüaliteye karşı yapılan kaba bir müdahaledir. Bu yaklaşımlar gerçekleri yansıtmazlar. Hiç bir şey tam olarak ögrenilememistir. Bu düş kırıcı gerçeğe rağmen ilerlemeler ve keşifler yapılır. Yaşamın kalitesi artırılır.
İnsan aklı durmaksızın, ara vermeksizin düşünür ve değişik yöntemler kullanarak içinde yaşadığı çevreyi tanımaya çalışır. Herşeyden önce çok iyi gelişmiş bir zekası vardır. Mantık ve felsefeyi kullanır. Analitik (ayıcırı) ve sentetik (birleştirici), deductive (tümdengelimli) ve inductive (tümevarımsal) yöntemlere baş vurur. Kendi deneyimlerinden yararlanır. İnsan aklı tatmin olmaz. Ögrendikleri ile yetinmez. Ögrendiklerinden kuşkulanır. Daha çok ögrenmek, mükemmelliğe erişmek ister. Amacı nihai gerçeğe faik olmaktır.
İnsanın gerçeğe faik olma konusunda israr etmesi onun zayıf taraflarından biridir. Çünkü insan aradığı gerçeğe faik olduğu an, merakını yitirecektir. Aradığını bulduğu an, entellektüalitesinin sonuna da ulaşmış olacaktır. Artık
daha fazla aramak ve ögrenmek istemeyecek, ögrendikleri ile yetinecektir.
Oysa tek bir gerçek yoktur. Gerçekler vardır. Onlara faik olmak bir tür illüzyondur. Yanılsamadır. İnsan hiç bir zaman doğaya üstün olamayacak ve ona hükmedemeyecektir. İnsan evrende mevcut bütün gerçekleri çözebilecek niteliklere sahip bir varlık değildir.
Dinler insanların merakını tatmin eden ve onlara nihai gerçeği ögrendikleri duygusunu telkin eden, sezgi yolu ile ögrenilen (intuitive) ve insan beyninde mevcut maneviyatla ilgili yöreleri işgal eden, parazitik sosyal kurumlardır.
İnsan beyninin ürettiği soruların yanıtlarını tam olarak vermeye olanak yoktur. Bilim bu konuda henüz başarılı olamamıştır. İnsan beyni gözlemlediklerini anlamada ve doğru olarak değerlendirmede çoğu kere büyük zorluklarla karşılaşır. İnsanlar için gerçeklerle hayaller arasındaki sınır sanıldığından çok daha dardır.
Kanıt nedir?
Her kanıtın kabul etmek zorunda olduğu bir başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç noktasının doğru olduğunu nasıl bilinir?
Ayrıca onlara dayanan çıkarsamaların doğru olduğundan nasıl emin olabiliriz? Her çıkarsama için bir delil istediğimiz an, sonsuz geçmişe gerilememiz gerekecektir.
İlerde kazanacağımız bilgileri üstüne yükleyeceğimiz başlangıç noktası ya kesin olarak doğru olmalıdır, ya da doğru olduğu kesin olarak bilinmiyorsa, başka türlü nitelendirilmesi mümkün olmamalıdır.
Allah işte böyle bir başlangıç noktasıdır.
Dinler bu bağlamda çok farklı bir önem ve nitelik kazanmaktadırlar.
Dinlerde muhakeme deductive (tümdengelimli)dir.. Faik olan Allah gerçeğidir. Oysa bilimde muhakeme (inductive) tümevarımsaldır.
Dinler kendilerini, bilimin yaptığı gibi, tekrar tekrar sorgulamazlar. Temel olanları dışında, her dinsel teoremin kendine göre bir kanıtı vardır ve sorun orada bitmiştir. Dinler tekrar o teoremlere geri dönmez ve onları yeniden kanıtlamaya teşebbüs etmezler.
Dinler, bilimden farklı olarak, ilgilendikleri konuları idealize ederler ve soyutlaştırırlar. Dinler sözde doğal olguları anlamaya yardım ederler ama, şimdiye dek bilimsel olarak da kabul edilebilr tek bir sorunu bile çözebilmiş değillerdir.
Dinler insan merakını ve ögrenmek güdüsünü tatmin ediyor görünerek insanları robotlaştıran sosyal kurumladır.
Müslüman’ların ilginç ve olağanüstü doğal fenomenler karşısında hemen hiç şaşırmamalarının ve bazı fantezilere kolaylıkla inanmalarının nedeni budur. Çünkü onlar doğal olguları her şeyi bilen, kudreti sonsuz Allah aracılığı ile bilmekte, tanımakta ve ögrenmektedirler. Onların bilmesi gereken tek şey Allah’dır. Gerisinin önemi yoktur. Herşey mümkündür. Rüyalar ve hayaller gerçek olabilir. Müslümanlar herşeyi yaratan ve bilen, herşeye kadir Allah’ın aracılığı ile doğaya faik olan halifelerdir…
Comments