İslam'daki eksiklikler ve çağ dışılıklar İslam’ın önde gelenleri tarafından bin yıldır bilinir ve onlar ıslah edilmeye çalışılır. İslam alimleri İslam’ın Kur’an’a dönmekle ıslah olacağı konusunda hemfikirdirler. Ama bu düşüncede önemli bir sorun vardır. Kur’an’a dönmek ne demektir? Kur’an’ı yegane kaynak olarak alıp, İslam’ı hadisler ve sünnetten arındırmak mıdır? Bu yöntem denenmiştir ama, İslam’ın ıslahında yararlı olduğu gözlemlenmemiştir. Çünkü Kur’an’ın ilkelerine ne kadar sadık kalınırsa, İslam o kadar sapkınlaşmaktadır. Ve İslam ne kadar sapkınlaşırsa, o kadar katılaşmakta ve çağdaş yaşamla o kadar uyuşmazlığa düşmektedir
İslam'ı çağa uydurmak için Kur'an'a dönmenin yararı olmayacağı kesin olarak anlaşılmalıdır ama bu gerçek hala anlaşılmış değildir.
Kur'an'ı değiştirmek de mümkün olamayacağı için, İslam'ı ıslah etmek ve İslam'da reform yapmak mümkün değildir.
Yoksa mümkün müdür?
Benim ateistik bir çözümüm var..
İslam Orta Doğu’da bir yörede yaşayan insanların toplu bilinci olarak ortaya çıkan bir dindir. Bütün dinlerin kaynağı toplumların kollektif bilincidir.
İnsanlık tarihinde geriye doğru gidildikçe kollektif bilinç giderek önem kazanmaktadır. İnsanların kurduğu uygarlıkların hepsinden kollektif bilinç sorumludur. Bu uygarlıkların kaçınılmaz öğeleri olan sayıları binlerle ifade edilen diller de toplumun kollektif bilincinin eseridirler. Onlar hem kollektif bilincin varlığına, hem de toplumun yapısına göre çeşitli kılıklara bürünebileceğine işaret ederler. Dinler de bu bağlamda bir istisna oluşturmazlar. Ve hepsi de toplumların kollektif bilincinin ürünüdürler.
Hristiyanlık ve İslam birer kült olarak başlamışlardır. Bütün dinlerin başlangıcı böyledir.
İnsanın diğer bütün kollektif bilincinin eserleri gibi, dinler de ancak belli insan toplumları içinde yayılabilirler. Onun dışına çıkmaları için farklı sosyal dinamiklerin devreye girmesi gerekir. Hiç bir kültür evrensel değildir. Her kültür her zaman yereldir ve oldukça kısıtlıdırlar. Kültürler kendiliklerinden geniş kitlelere yayılamazlar. Aynı kültürün bile alt kültürleri vardır ve onlar ana temadan bazı ayrıntılarda ayrılırlar.
Toplumların kollektif bilinci olarak ortaya çıkan her olgu sınırlı olacağından ve dinler de toplumun kollektif bilincinin ürünü olduklarından, onlardan içinden çıktıkları toplumların dışına yayılmaları beklenmemelidir.
Ama dinlerden bazıları kendi sınırlarının ötesine taşmada son derece başarılı olmuşlardır.
Bu nasıl gerçekleşmiştir? İslam ve Hristiyanlık nasıl olmuştur da yayılıp birer dünya dini olabilmişlerdir? Budizmin de bu konuda bir dereceye kadar başarılı olduğu söylenebilir.
Bu sorunun yanıtı sanıldğından çok daha kolaydır..
İslam ve Hristiyanlık bir imparatorluk dini olduktan sonra hızla yayılarak bir dünya dini olabilmişlerdir.
İmparatorluklar doğaları gereği, çeştli uygarlık ve kültürleri bünyelerinde barındıran güçlerdir...
Bu güçlerde çoğu kere dominan bir ortak paydanın var olması gerekmektedir. Çeşitli gelenek, görenek ve kültürlere sahip insanlar o ortak payda etrafından bir araya gelerek, imparatorluğun parçalanmadan idamesini sağlarlar. İslam imparatorluklarında en belirli ortak payda dominan bir din olan İslam’dır. Diğer dinler de vardırlar belki ama baskı altındadırlar.
İmparator Konstantin’den sonra bir imparatorluk dini olan Hristiyanlık, imparatorluğu oluşturan toplumlar içinde hızla yayılmış ve imparatorluğun bir süre daha parçalanmadan devamını sağlamıştır.
İslam ise çeşitli imparatorlukların dominan ortak paydası olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
İslam'ın bilinen bir başlangıç tarihi yoktur.
İlginç olarak, Hrsityanlığın da başlangıç tarihi kesin değildir. Çünkü İsa yaşamamıştır. İsa’ya atfedilen bir İncil yoktur.
Hristiyanlık Orta Doğu’da yaşayan bir grup Yahudinin kollektif bilincinin ürünüdür. Bu kollektif bilinci dört ayrı yazara ait dört farklı İncil simgeler. Aynı şekilde Kur'an'ın da en az 300 yıllık bir süre içinde yöre insanlarının kollektif bilincinin eseri olarak ortaya çıktığı sanılmaktadır. Aslında bu kesin bir sonuçtur. (Bakınız: The Qur'an in its Historical Context).
Burada tartışmasını yaptığımız İslam, halkların arasında Yahudilik, Hristiyanlık ve Müşrikliğin bir sentezi olan bir kült ve zararsız bir eğilim olarak başlamış, Emevi imparatorluğunun yöre halklarını bir araya getirmek için kullandığı bir araç ve ortak bir payda olarak toplumlara empoze edilen bir dine dönüştürülmüştür. İslam’ın başlangıcı budur.
Muhammed yaşamamıştır. Yaşamış bile olsa Kur'an'ı yazmamıştır. Ve zaten tek başına bir insan bir dini bu kadar geniş toplumlara yayamaz. Muhammed İslam'ı başlatmış bile olsa, Emeviler olmasaydı, İslam dini bu kadar geniş bir alana hızla yayılamazdı.
İslam’a göre İslam'ı başlatan, kitabını yazan ve daha sağken yayarak bir dünya dini haline getiren insan Muhammed'dir. Bu efsaneye Batı bile inandırılmıştır. Gerçi Batı son zamanlarda içine düştüğü gafleti reelize etmiş ve uyanarak İslam'ın gerçek doğasını araştırmaya başlamıştır ama, İslam efsanesi hala milyarları etkilemekte ve tarihin tepesinde asılı Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Tarih İslam tarafından tehdit ve saldırı altındadır. İslam efsanesinin boyutları sanıldığından çok daha büyüktür.
Hiç kuşkusuz İslam bir efsanedir. Nasıl keserseniz kesiniz bu bir gerçektir. İslam'ı ister Muhammed'le başlatın, ister daha önce bir zamanda başlatın, İslam'ın bir efsane olduğu gerçeği değişmeyecektir.
Ama İslam'ı 600'lü yılların başında değil de, ondan 300 yıl kadar önce bir zamanda, Yahudilik ve Hristiyanlığın putperestlikle birlikte ortaya çıkan bir sentezi olarak düşünürseniz, onu ıslah edecek donanıma sahipsiniz demektir.
İslam zaten hiç bir zaman yok olmayacaktır. Dünyanın en eski dinleri yok mu olmuşlardır? Çoğu kere onların yok olduğu şeklinde bir izlenim alınıyor ama, onlar diğer dinlerde ve bu arada İslam'da da varlıklarını sürdürmektedirler. İslam’ın ritüelleri, ilkeleri ve koşullları putperestlikten kalmadır. İslam’la başlayan ve yalnız İslam’a özgü spesifik ritüeller yoktur.
Orta doğu kökenli dinlerin hemen tümünün kaynağı Sümerlerdir. Onların başlattığı bu gelenek günümüze kadar ulaşmıştır.
Dinlerin birer mit ve efsane olduklarını bildiğimiz halde onları yakından izliyoruz. Onlardan kendimizi soyutlayamıyoruz.
Özellikle Hristiyanlık Batıda, üniversite profesörleri ve aydınlar arasında bile yaygın bir pratik uygulama alanı buluyor.
Hemen her pazar kilisleri dolduranların önemli bir kısmını aydın ve elit kesim oluşturuyor. Onlar inandıkları için kiliseye gitmiyorlar. Kiliseye gitmek bir gelenek haline geldiği, Batı kültürünün bir parçası olduğu için gidiyorlar.
Batı'da İsa'nın yaşamadığı ve bilinen incillerden hiç birinin yine bilinen yazarlar tarafından yazılmadığı da çok iyi biliniyor.
Hristiyanlığın efsanevi başlangıcının giderek yayılması o dinin yok olmasını önlüyor. Daha bir gizem kazanıyor Hristiyanlık.
Ayrıca Batı'nın ateist sitelerini ziyaret ederseniz, orada yazan ateistlerin İsa'ya küfür ve hakaretle hitabetmediklerini ve Hristiyanlığın aşağılanmadığını görürsünüz. Çoğu kere aşağılananlar ve şiddetle eleştirilenler Hristiyanlığı kullanarak halkı aldatan sahtekarlardır. Ve onlar arada bir tutuklanmakta ve cezalandırılmaktadırlar. Ama sahtkarlıklar devam etmektedir.
Batı Hristiyanlık efsanesini bağrına basmıştır. Batı'da Greek efsaneleri kolejlerde okutulur ve gençler eski yunan mitolojilerini öğrenirler. Bunun ne gibi bir yararı olabilir diye sorabilirsiniz. Mitoloji ve efsaneleri bilmek insanın anlayış ufkunu genişletiyor. Olgular çok daha geniş bir bakış açısı ile değerlendirebiliyor.
Greek mitolojileri bundan 2 bin yıl önce onlara inananlar için doğal fenomenlerin açıklandığı gerçeklerdir.. Zeus öfkelenince, sevinince, üzülünce dünyada çeşitli doğal felaketler vuku bulmaktadır. İnsanların bütün yapması gerekenler onu ve diğer tanrılarla tanrıçaları mutlu etmektir. İnsanlar bu açıklamalara hem inanmaktadırlar hem de o açıklamalarla tatmin olmaktadırlar.
Günümüzde kimse eski Greek mitolojilerine inananlarla alay etmiyor. Onların anıları hürmetle anılıyor ve inançları kolej ve üniversitelerde okuyan genç dimağlara öğretiliyor. Amaç açıkca mitlerle gerçekler arasındaki farkları gözler önüne sererek, çağdaşlığı kutlamak ve benimsemektir.
İslam miti ve efsanesi aramızda bütün canlılığı ve gerçekliği ile varlığını sürdürmektedir. Ama kimse onun bir mit ve efsane olduğuna değinmemektedir. İslam'ın yaptığı çağ dışı açıklamalar dünyanın gerçeği olarak kabul edilmekte, Allah putuna dualar edilerek, kurbanlar kesilmekte, O'nun emirleri absolü gerçekler olarak kabul edilip sorgulanmamakta ve uğruna ölmekten çekinilmemektedir. İslam bütün sapkın gerçekliği ile kendisini izleyenlerin yaşamını derin bir şekilde etkilemekte, kendisinden daha büyük bir gerçeğin olmadığını insanların yüzüne haykırmaktadır. Bu haliyle İslam yalan değildir. Efsane ve mit değildir. Ritüelleri, emirleri, gelenek ve görenekleri ile son derece ciddidir. Çirkin ve sevimsizdir aynı zamanda. Ahlaksız ve ilkeldir de. Vahşi, yabaz ve kötüdür. Çağ dışıdır.
Kendi zamanlarında belki de bütün bu sıfatlara layık görülen Greek mitolojileri de şimdiki İslam kadar değersiz idiler. Ama bugün ilginç bir saygınlıkla anılmakta ve üniversitelerde okutulmaya layık değerler olarak kabul edilmektedirler.
Bu eski mitlerin insanların yaşamına hükmeden günümüz İslam'ından tek farkı, onların artık tarihin karanlık sayfalarında kalmış olmalarıdır.
Ne kadar ilkel ve bağnaz olurlarsa olsunlar efsane ve mitler için yukardaki sıfatları kullanamayız. Onları her zaman saygı ile anmak zorundayız. Çünkü onlar bizden önce yaşayan ve miraslarını bize bırakan atalarımızın inançlarını yansıtan değerlerdir. Kötü olamazlar. Kötü olabilmeleri için günümüze adapte edilmeleri ve günümüz koşullarında sosyal olguları dikte ettirmeleri gerekir ki böyle bir durum artık onlar için söz konusu değildir. Ama İslam için söz konusu olabilirler.
Evet arkadaşlar..
Bir gün gelecek İslam aslına rücu edecektir. Asıl İslam, gerçek İslam, mitoloji ve efsanelerde yaşamaya başlayacak ve yalnız orada var olmaya devam edecektir.
İşte o İslam kurtulmuş, ıslah edilmiş İslam'dır.
Aslında asıl kurtulan insanlıktır. İslam değildir.
Ama İslam da, diğer mitolojiler gibi, insanlığın bir eseridir. Bizim bir parçamızdır.
İnsanlığa ne kadar az yük olursa değeri o kadar çok artacak ve yük olmaktan çıkar çıkmaz insanlığın kendisi ile iftihar ettiği bir değer kazanacaktır.
İşte o zaman bütün insanlık Müslüman olmayacaktır belki ama, İslam’a saygı duyacaktır.
Şu anda bütün insanlığın Greek mitolojik tanrılarının önünde saygı ile durduğu gibi, çok çok ilerde bir zaman insanlar, secdeye kapanmayacaklardır belki ama, bir müzede teşhir edilen eski bir elyazması Kur'an'ın önünden geçerken ona saygı duyduklarını hissedecek ve hissettireceklerdir.
Comments