TRUE LIES
İslam ile ilgili hemen her iddia yalandır. Sahtedir. Uydurmadır. Sonradan ortaya atılan iddiların geçmişe uygulanmalarıdır. Sosyo-ekonomik bir sistem ve yaşam tarzı olan İslam ilkeleri ve ritüelleri ile insanlığı kendine esir etmiştir. Hiç bir din ve inanç sistemi kendini İslam kadar abartılar üzerine inşa etmemiştir. Onların boyutlarını imgelemek bile mümkün değildir. İslam büyük bir yalanlar silsilesinden oluşmuştur. İslam'ın değiştirmediği, değiştiremeyeceği hiç bir şey yoktur. Kendi tarihini yazan İslam, insanlığa o tarihi o şekilde empoze etmiştir ki, onları artık düzeltmek mümkün değildir. Bütün yapılacak bundan sonraki insanlık tarihini İslam'ın elinden kurtarmaya çalışmaktır. Bilimin İslam hakkında, İslam'ın ileri sürdüğü bütün tarihsel olguları yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda ateistlerin de omuzlarına düşen bir görevdir. İslam'la ilgili her şeyi sorgulamamız gerekmektedir. Ama her şeyi. İstisnasız her şeyi.. Bu yalan ve abartı kanımıza girmiş, ateist, teist hepimizin aklını zehirlemiştir. Büyük bir gerçek (true lies) olan İslam'ın yalanlar üzerine inşa edilmiş olması ve o yalanların günümüzde de devam etmesi, kendini akıllı sanan insanlık için ilginç bir ironidir.
İslam tarihinde çok büyük yalanlar var. Çünkü İslam ülkelerinde nesnellik diye bir kavram yoktur. İslam'la ilgili her şey olabileceği kadar özneldir. Ve öyle olmak zorundadır da.. İslam bir yaşam tarzı olduğu için nesnellikten uzaklaşmış ve yoğun bir şekilde öznel olmuştur. Bu bir zorunluktur. Altın nasıl mihenk taşına vurarak değerlendirilirse, İslam da kendisi ile ilgili hemen her şeyi bir ölçeğe vurarak değerlendirmektedir. İlginç olarak o ölçeğin kendisini ve sınırlarını yine İslam saptamaktadır. Eğer o ölçeğe vurulan olgular İslam ile bağdaşmıyorsa, İslam tarafından çöpe atılmaktadırlar. Büyük olaylar bile İslam'ın bu katı ve bağnaz kuralından kurtulamamaktadırlar. Bazıları abartılırlarken, diğerleri ehemmiyetsizleştirilmekte ve tarihten silinmektedirler.
Arada bir ortaya çıkan abartılar ve yalanlar ise İslam lehine iseler, tutulurlar ve çoğu kere efsaneleştirilirler. Ulubatlı Hasan'dan, donanmanın karadan Haliç'e geçirilmesinden tutun, Çanakkale savaşlarına, Muhammed'in savaşlarından tutun, İstanbul'un fethine kadar..
O kadar çok yalan ve efsane var ki, neyin yanlış neyin doğru olduğunu anlamak mümkün değil. İslam kendi tarihini yazarken, insanlığın da tarihini yazmaktadır.
İslam kendi tarihini yazmaya başladığı zaman, Avrupa karanlık devrini yaşıyordu ve bu gibi konuları işleyecek bilim adamlarına sahip değildi. Avrupa güçlü İslam imparatorluklarının ve İslam'ın etkisi altında idi. Ve İslam kaynaklı her haber abartılarak, yayılıyor ve sorgulanmadan kabul ediliyordu. İslam da, sağolsun, veryansın ediyor, masallar, menkibeler, efsaneler uydurup duruyordu.
İslam tarihi yeniden ve düzgün bir şekilde yazılabilir mi?
Hiç sanmıyorum. Artık çok geç. Ama bu konuda hiçbir şey yapmamak da kabul edilemez. Birşeyler mutlaka yapılmalıdır. Günümüzde bile İslam tarihini yazan tarihçilerin etkilerinden Batı kurtulabilimiş değildir. Bu zor bir kurtuluş olacağa benzemektedir. Ve bu yalan bir süre daha devam edeceğe benzemektedir.
İslam tarihini yazan tarihçilerin hiç biri gerçek anlamda bilimsel bir yapıt ortaya koymamışlardır.
Bilimsellikten vaz geçtik, yazılanların hiç birinin bazı delillere ve kendilerinden önce delillerle desteklenerek yazılan dökümanlara dayandırıldıklarının en ufak bir delili yoktur. Tarihçi olarak bilinen bu yazarların öncüleri halk arasında kulaktan kulağa dolaşmakta olan efsaneleri tarih adına kaydetmişler ve daha sonra gelenler onları gerçek olarak kabul etmişlerdir. Bunun sonucu olarak ortaya koca bir yalandan başka bir şey olmayan İslam tarihi çıkmıştır.
İslam tarihinin her anı yalandır. Yazılanların hiç birisi gerçekten vuku bulmuş olan tarihsel olguları yansıtmaz. İstisnasız hepsi, daha önce vuku bulmuş olmaları mümkün bazı olguları, yöre halkı bakış açısından değerlendirilerek yazılmışlardır. Elde yazılanları destekleyen tek bir belge bile yoktur. Çünkü nesir henüz yenidir. Okur yazar oranı yüzde 1-2 civarındadır. Kitap yazma geleneği yoktur. Kâğıt yoktur. Okur olmayınca yazar da olmaz. Yazar olsa bile ortaya çıkacak yapıt bir efsane olmaktan kurtulamaz.
İslam tarihini yakından inceleyenler yörede yaşıyan Hristiyan ve Yahudi kabilelerde yazılan eski eserlerden İslam tarihi hakkında bir şeyler elde etmeye çalışmışlardır. Aslında o tarhilerde onlar da sofistikasyondan yoksundurlar. Bazı papazların yazdıkları bireysel anılar ile tarihsel olguları açıklamaya çalışmak son derece yetersizdir.
Gerçek İslam tarihi bilinmemektedir. Ve belkide hiç bilinemeyecektir. Çünkü hiç bir zaman mevcut İslam tarihini destekleyen veya reddeden delillerle karşılaşılmayacaktır.
Batı tarafından kabule zorlanan İslam tarihi İslam, Muhammed ve Kur'an gibi, koca bir yalandır.
Comments