Newton’un bilimsel gözlemlerini din muvacehesinde inceleyen ve tartışan zamanın aydınları dinin bu yeni ortaya çıkan felsefede önemli bir yeri olmaması gerektiğini anlamışlardır. Newton’un ve ondan sonra gelen bilim insanlarının yaptıkları açıklamalar, dini açıklamalardan çok daha başarılı olmaya başlamışlardır. Batıda kilise gücünü ve otoritesini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ve toplum içindeki ayrıcaklı yerinden ödünler vermeye zorlanmıştır. Bu durumu sezen bilim insanları dinin bir süre sonra kaybolacağına inanmaya başlamışlardır. Nieztsche’nin ünlü “Allah öldü” çağrısı bu inancı simgelemektedir. Bu cümleyi söyleyen Nieztsche ve ona inanan bilim insanları dinin ne kadar yapışkan, dirençli, dayanıklı, derin köklü ve plastik bir kurum olduğunu hesaba katmayan gafillerdir.
Din çesitli yollara baş vurarak varlığını sürdürmeye çalışmış ve bunda da oldukça başarılı olmuştur. Bu atılımlardan biri, dinin kendini bilimsel ilan edip, bilimin içinde varlığını sürdürmeye çalısmasıdır. Nieztsche bu konuda kesin olarak yanılmıştır. Tanrını yokluğuna inanmakla değil tabii.. Tanrı öldü demekle kitlelerin de bu görüşü paylaşacağını ima etmiş ve ilginç olarak yazdıklarına kendisi de inanmıştır. Nietzsche Tanrı konusunda yanılmıştır. Bu açıdan bakınca Nietzsche'nin bir gafil olduğunu ileri sürebiliriz. Nietzsche kendinden daha büyük gafillerin varlığını ve onların Tanrı'nın varlığını sürdürebilecek kadar etkili ve güçlü olabileceklerini tahmin edememiştir.
Düşmanın yenilgiyi asla kabul etmeyeceği bir savaşı kazanmaya olanak yoktur. Din bilime boyun eğmeyi ve onun tarafından tümüyle fethedilerek yok olmayı reddetmektedir. Bu durumda bilim, zafer naraları atmadan önce düşünmeli ve başka stratejiler tasarımlayarak dinin zararlı etkilerini önlemeye çalışmalıdır.
Dinler çesitli entrikalara, yalan ve yanlışlara, hile ve desiselere baş vurarak varlığını sürdürmektedir. Din ve Tanrı'ya yatırım yapmış olan o kadar çok sosyal kurum vardır ki, onları ortadan kaldırmak mümkün değildir. Din hala kendi varlığını dikte ettirecek kadar büyük ve güçlü bir kuvvettir.
Dinin ilacı bilimdir. Ancak eğitimle ve bilimsellikle dinin zararlı etkileri önlenebilir. İnsanların aşırı merakı, bilme ve öğrenme gereksinimleri dinleri yaratmıştır. Bu durumda diyebiliriz ki ancak bu insansal niteliklerin bilimsel olarak tatmini ile dinin zararlı etkilerinden kurtulunabilir..
İlginç olarak bilimin kökeni dinlerdir. İnsan aklı ve merakı önce dinleri, hemen ardında da bilimi yaratmıştır. Açıkça görüldüğü üzere bilim dinlerden türemiştir. İnsanlar durmaksızın çevreyi incelemişler ve yaptıkları gözlemleri dinler aracılığı ile açıklamaya çalışmışlardır. Dinler bu açıklamalarda ne kadar başarılı olmuşlarsa, inanırları ile o kadar kuvvetli bağlar kurmuşlardır.
Bu bağlar batıda Galiea'dan sonra çözülmeye başlamıştır. Galilea'nın kilise ile olan sürtüşmesi ve kilisenin onu durduramaması ile başlayan din-bilim sürtüşmesi, Newton'dan sonra had safhaya ulaşmış ve sonunda batı ülkelerinde bugün karşılaşılan denge oluşmuştur.
İslam bu durumu uzaktan, ama çok uzaktan izlemektedir. İslam'ın bilimsel olduğunun iddiası aslında O'nun gerçekten bilimsel değil ama, bilimsel yapılma çabasının bir eseridir. Diğer dinler gibi İslam da bilimden olabileceği kadar uzaktır. Ama diğer dinler gibi İslam da bilimselliğe yönelerek kaybettiği prestiji yeniden kazanmaya çalışmaktadır. Kur'an'ı çesitli şekillerde yorumlayıp, bilimsel bir kitap olarak lanse etme çabaları bütün hızıyla sürmektedir ama, bu teşebbüsleri acı bir düş kırıklığı beklemektedir. Bu sahte bilimsellik daha ne kadar sürdürülebilir? Her türlü aşırılığın ilerde bir zaman sonu gelecektir. Her abartının, efsanenin bir yerde inanılır olma sınırı vardır. Daha ileri gidilirse bütün teşebbüsler bir anda çökebilir ve o zamana kadar ileri sürülen bütün iddiaların doğruluğu tartışma konusu yapılır.
Günümüzde İslam ve Kur'an konularında işte o aşamaya ulaşılmak üzeredir. Bugünden sonra bu konuya dikkatsiz şekilde eklenecek her damla din lehine değil, aleyhine olacaktır. Halkın cahil tutulması, çağdaş eğitimden yoksun bırakılması, beyninin yalan ve yanlış bilgilerle bombardıman edilmesi, dinleri devam ettirecek en emin yollardır. Cahil halkı din ve bilimin karışımından oluşmuş bazı saçmalıklarla kontrol etmek bir dereceye kadar kolaydır. Dağ başındaki bir köyde Cuma hutbesini okuyan bir imamın Big Bang'den bahsetmesinin başka ne nedeni olabilir! Evrim kuramını öldüren bir zihniyetten başka ne beklenir! Bu yalanlar daha ne kadar sürebilir? Halkı aydınlatma daha ne kadar önlenebilir? Birgün gelecek, bu çabalar tükenecek ve Müslümanlar da aydınlığa kavuşmaya başlayacaklardır. Ama ne zaman bilmiyoruz. Bundan dolayı ben henüz Nieztsche ve diğerleri gibi, Tanrı öldü, dinler yok olacak diye zafer çığlıkları atamıyorum.
Din ve Tanrı kavramları bilimle olan sürtüşmelerine ve tutarsızlıklarına rağmen kısa bir zaman içinde yok olmayacaklar ve bazı değişikliklere uğrayarak, bütün saçmalıklarına rağmen, bir süre daha devam edecek ve toplum içindeki yerlerini bir süre daha sürdürebileceklerdir. Dinlerin maruz kalacakları değişikliklerin neler olabileceğini tahmin etmek bile güçtür. İslam da mutlaka değişecektir. Bilgi birikiminin hızla gerçekleştiği günümüzde İslam’ın başka bir kurtuluş çaresi yoktur. Burada sorun bu değişikliklerin genel olarak dinleri, özel olarak İslam'ı daha iyi mi yapacağı, yoksa herşeyin kötüye mi gideceğidir. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, medeni kanunlar dinsel kanunların yerini alarak geriye dönüşün önünü kesmiştir diyebiliriz. Arada bir yobazlık ve bağnazlık hortlayacak ve bir süre sonra durulacaktır diye düşünebiliriz. Burada sorun onların ne kadar süreceğidir. Aşırı İslam hala vardır ve daha uzun yıllar var olmaya devam edecektir.
Geleceği tahmin etmeye olanak yoktur. Geçmişi ise bilmek, zor ve tartışmalı da olsa, mümkündür. Geçmiş artık değiştirilemez ama gelecek değiştirilebilir. Bütün yapılacak geçmişe bakıp, gelecekte vuku bulacakların nasıl bir seyir izleyeceğini tahmin etmeye çalışmaktır.
Bana öyle geliyor ki bazı ileri ülkelerin bilim insanları ve gizli servisleri şimdiden bu konular üzerinde çalışmakta ve geleceğe dönük planlar geliştirmektedirler. İslam ülkelerinin de benzer bir strateji izleyerek İslam'ın geleceğini düşündüklerine eminim. Bunun sonucu olarak İslam zamana uydurulmaya çalışılmaktadır. Ama bunda henüz başarılı olunduğu söylenemez. İlerde belli bir sosyo-ekonomik ve teknolojik düzeye ulaşamayan uygarlıklar, o düzeyi yakalayan ileri uygarlıklar tarafından yok edilebilirler. Geçmişte bunun sayısız örnekleri vardır. Aynı uygulamaların gelecekte de devam etmemesi için bir neden yoktur. İlerde ortaya çıkacak felaketlerin boyuları ise çok daha büyük olacaktır.
Dinler, geçmişte olduğu gibi gelecekte de, insanlığın maruz kaldığı ve kalacağı sosyo-ekonomik, kültürel ve teknolojik ilerleme ve felaketlerin çoğuna şekil ve anlam verecek kurumlardır. Nedeni dinler olmasa da, insanlar birbirlerini öldürecekler, insanlığa karşı korkunç suçlar işleyecekler, doğal ve yapay felaketlere maruz kalacaklar ve kitleler halinde yok edileceklerdir. Ama dinsiz dünyada bu kötülüklerin sayısında önemli azalmalar olacaktır.
Ateist yaşam, dinselliğe kıyasla, gelecek için çok daha fazla iyimserlik, mutluluk, umut ve esenlik vadetmektedir.