Her ne kadar maddeyi canlı ve cansız olarak kesin iki domain'e ayırarak incelemek, mümkün ve doğru bir yaklaşım ise de, yanlış yorumlara neden olabilir. Madde aynı olsa da, toplu davranışları farklı olabilir. Aynı fizik yasaları maddeyi canlıda ve cansızda farklı davranışlar yapmaya zorlayabilir. Maddenin bütün toplu davranışları canlıda ve cansızda aynı değildir. Canlı ve cansız arasındaki en önemli fark da budur zaten. Maddenin davranış şekillerinden biri olan canlılık bir faz değişimidir. Cansız maddeden ayrılan nisbeten düzenli canlı madde, geride düzensizliğin (entropinin) arttığı bir faz bırakmıştır. Bu fazlar arasında maddenin davranışları farklıdır.
Çeşitli elementlerden oluşan bir maddede, o madde ister canlı olsun, ister cansız, her element aynı koşullarda, aynı şekilde davranacaktır. Davranmak zorundadır. Çünkü elementlerin nasıl davranacakları kendi atomik yapılarına kazınmıştır. Doğal koşullar muvacehesinde elementler atomik yapılarına kazınan davranışların dışına çıkamazlar ve başka türlü davranamazlar. Bazı özel koşullarda maddenin davranışları normalin dışına çıkabilir. Bose-Einstein condensat'ında olduğu gibi. Canlılıktan sorumlu olan, elementlerin özel davranış şekilleri değildir. Canlılık sınırlı sayıda elementin birbirleri ile tepkileşen toplu davranışı sonucu ortaya çıkar. Canlılarda bir araya gelen sayıları yirmi civarında element bireysel olarak aynı ama, dizilimlerinden dolayı farklı toplu davranışlar sergilemeye başlayacaklardır. Canlılıktan sorumlu olan maddelerin yalnız kimyasal yapısı değildir. Aynı zamanda onları oluşturan elementlerin dizilimi ve daha da önemli olarak, elementlerin dizilim sırasıdır. Ayrıca aynı elementlerin canlıda ve cansızda farklı davranmalarından sorumlu entropi denen bir termodinamik kanun vardır. Canlıda ve cansızda toplu davranışların farklı olmasından bu kanun sorumludur.
Bu gözlemleri dikkate alırsak, bütün canlı varlıların otokatakinetik (autocatakinetic) oldukları ama, bütün otokatakinetik sistemlerin canlı olmadıkları gerçeği ile karşılaşırız. Hortumlar, yangınlar (ateş), kasırgalar, tayfunlar, organize fırtınalar ve daha çok tropiklerde karşılaşılan hava akıntısının oluşturduğu toz hortumu (dust devil) otokatakinetik sistemlerdir. Tropikal okyanuslarda ortaya çıkan kasırgalar, deniz sıcaklığı idame ettirildiği süre çevresindeki potansiyellerle (nem ve sıcaklık farkları ile) beslenmekte ve çoğu kere varlıklarını haftalarca sürdürebilmektedirler.
Canlı varlıkların da bütün yaptığı budur. Canlılarda kendiliğinden örgütlenen madde otokatakinetik bir sistem oluşturduktan sonra, çevresindeki potansiyelleri kullanarak kendi iç yapısını organize edip geliştirmekte, idame ettirmekte ve belli bir süre yaşadıktan sonra, daha önce kazandığı homeostazı kaybederek, çözülmekte ve yok olup gitmektedir. Canlılarda buna biz ölüm diyoruz. Hortumlar ve kasırgalar da, canlılar gibi, doğarlar, gelişirler, bir süre yaşadıktan sonra yok olurlar. Aradaki fark onların ortaya çıkış mekanizmalarının farklı olmasından çok, aldıkları şekil, yaşadıkları süre ve istisnaları dışında kendilerine benzer yeni sistemler oluşturamamalarıdır. Ayrıca onlar çevreden yarı geçirgen bir örtü ile izole edilmedikleri için, canlı varlıklarda görülen karmaşıklığı kazanamamaktadırlar.
Canlı organizmalarda mevcut karmaşıklığa hükmeden düzen, özgün biyoloji kanunlarına dayanmaz. Bu düzen olağan fizik kanunlarının ürünüdür.
İlk canlının nasıl oluştuğunu kuramsal olarak imgeleyelim. Bunu kesin olarak bilmiyoruz ama bildiğimiz kadarıyla ilk canlı gökten zembille inmediğine göre, elementlerin fizik kanunlarını izleyerek bir araya gelmesinden oluşmuş olmak zorundadır. Bu ilk canlı canlılığını yalnız fizik yasalarının egemen olduğu bir ortamda kazanmıştır. Canlının canlılık kazandıktan sonra yeni bir biyolojik aşamada varlığına devam ettiğini iddia etmek saçmadır. İlk canlı hücrenin ortaya çıktığı ortamda yalnız fizik kanunları vardı ve yalnız o yasalar ilk canlının ortaya çıkmasından sorumlu idiler. Canlı varlık kendisi ile birlikte yeni yasalar getirmemiş ve kendisini oluşturan yasalara uymaya devam etmiştir.
Canlının cansızdan tek farkı davranışıdır dedikten sonra o davranışın neden farklı olduğunu açıklamak zorundayız. Bu kitapta bir sıradan bahsediyoruz. Cansız madde bir takım olağan ve basit fizik kanunlarına uyarak bir araya gelmeye başladıktan bir süre sonra canlılık kazanmış olmalıdır. Bu sürecin aşamalarını kesin olarak bilmiyoruz ama, bu görüşün doğru olduğuna eminiz. Bu süreç kesin olarak bir sıra izlemek zorundadır. Madde zamanla bir sıra ve düzen dahilinde bir araya gelerek canlılık kazanmış olmalıdır. Bu sıra canlılığın en önemli gereksinimidir. Her canlının ortaya çıkışında bu sıraya büyük bir sadakatle uyulmaktadır. Her atom ve molekülün, bu sıradaki yeri az çok bellidir ve fazla değişmez. Bazıları hiç değişmez. Bu sırada vuku bulacak en ufak bir düzensizlik ya canlının ölümüne neden olacaktır, ya da bir hastalık nedenidir. Canlılığın en büyük esprisi böyle bir sıranın olmasıdır. Bu sıra olmadan canlılar ortaya çıkamazlar.
Maddenin çok zengin bir davranış repertuvarına sahip olduğunu biliyoruz. Madde son derece küçük atomlardan, onlar da çok daha küçük atomaltı parçacıklardan oluştuğu için, hepsinin çeşitli karışımlarda bir araya gelmesi maddenin davranış şekillerinin son derece zengin olmasından sorumludur. Canlılık madde ve enerjinin davranış şekillerinden biridir.
Madem maddenin davranış şekilleri son derece zengin bir repertuvara sahiptir, o halde bazı davranış şekillerinin diğerlerinden çok farklı ve özgün olması beklenmez mi? Canlılık onlardan biri olamaz mı?
Bazı hücreler ve dokular aşırı soğuk bir ortamda yıllarca canlılıklarını yitirmeden ve canlı olmanın hiç bir belirtisini de göstermeden, saklanabilirler. Suspended animation denen bu durumda canlılık geçici olarak durdurulmuştur. Canlılık askıya alınmıştır. Bu canlılar ileri bir tarihte uygun koşullarda ısıtılarak veya kurutularak saklanmışlarsa ıslatılarak, yeniden canlandırılabilirler. Bu ilginç durumu bazı böceklerde gözlemleriz. Su ayısı olarak bilinen bir böcek (tardigrade) kurutulduktan sonra cansız bir madde olarak yıllarca saklanabilir. Bu böcek kaybettiği suyu tekrar kazanınca canlılığını da kazanmaktadır. Su aygırı küçük ama yine de, çok hücreli bir hayvan olduğundan, son derece karmaşık bir canlıdır.
Bu gözlemler açıkça canlıların cansız atom ve moleküllerden oluştuğunu ve onların kimyasal yapılarının bozulmadan korunduğu koşullarda, canlılığın da korunabileceğini bütün gerçekliği ile gözler önüne sermektedir.
Canlıları içinden çıktıkları cansız kaynaklardan soyutlayamayız. Canlılığın gerçek doğasını ögrenmek istiyorsak yalnız diğer canlı varlıkların değil, aynı zamanda cansız varlıkların da devamı olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Bu ilginç gerçeği kabul etmemek mümkün değildir. Çünkü bunları reddetiğimiz an, canlılarla ilgili gizeme çözüm getirecek yoldan sapmış oluyoruz.
Yalnız canlılara özgü biyolojik yasalar neden yoktur?
Canlılara özgün biyolojik kanunların neden olmadığını açıklamak çok kolaydır. Dünyada canlılık daha biyolojik döneme geçilmeden çok önceleri, yalnız yalın fizik kanunlarının egemen olduğu bir dönemde, ortaya çıkmıştır. Yani biyolojik kanunların temeli aslında fizik kanunlarıdır. Ya da diyebiliriz ki biyolojik yasalar fizik kanunlarının canlılara uygulanan şeklidir. Ama onlar canlılar için spesifik değillerdir. Karbonun hidrojen ve azotla kurduğu bağlar ve ortaya çıkan moleküller canlıda ve cansızda aynıdır. Zaten aynı olmasaydı cansız varlıklardan canlılar çıkamazlardı. Değil mi?
Dolayısıyla canlıların davranışlarını fizik ve kimya ile açıklamak ve onlara öncelik tanımak çok önemlidir. Bugün artık tıp sayılarla hasta tedavi etmektedir. Doktorun hastayı görmesine bile gerek yoktur. Bütün bileceği kan kimyasıdır. Günümüzde doktorlar hangi testlerin yapılacağı konusunda karar verirler. Artık doktorların hastayı muayene ederek bir tanıya ulaşmaları zorunluğu devri geçmiştir. Ya da o şekilde tanınan hastalıkların sayısı azalmıştır. Hastalıkların tanı ve hatta tedavilerinde doktorlara fizik ve kimya yol gösterir. CAT scan, MR scan, Röntgen, Ultrasound, tam teşkilatlı bir laboratuvar vs. olmadan bir tıp düşünebiliyor musunuz?
Biyolojik kanunlar yoktur. Fizik kanunları vardır. Kimya fiziğin bir alt dalıdır.