Fiziğin ne ile uğraştığına kısa bir göz atalım.
Eugene Wigner:
"Physics doesn't deal with processes. Physics deals with regularities, and only with regularities among processes."
"Fizik süreçlerle uğraşmaz. Fizik düzenlerle ve yalnız süreçler arasındaki düzenlerle uğraşır"
Fizik evrende mevcut herşeyle mi ilgilenir?
Fiziğin ilgi alanının sınırları yoktur belki ama, fizik her süreçle ilgilenmez. Çünkü ilgilenemez. Fizik düzensiz (irregülar) süreçlerde regülarite arar. Düzen arar. Buldukları ya fizik kanunları olarak ifade edilir, ya da onlar bir takım genellemeler, kurallar ve çıkarımlardir.
Fizik düzensizliklerde mevcut olan düzenle ilgilenir. Düzensizliğin kendisi ile ilgilenmez. Düzensizlikler fizik için hiç bir şey ifade etmezler. Düzensizliklerde bir düzen varsa fizik onları araştırır, bulur, çıkarır. Matematiğin de yaptığı budur. Diğer bütün somut bilimlerin de yaptığı budur. Fizik ve somut bilimler bize düzensiz gelen olgularda düzen ararlar ve bulurlar. Her düzensizlikte kriptik bir düzen vardır. Onları bulup çıkarmak fiziğin ilgi alandır.
Fiziği biyolojiye uygularsak, biyolojik süreçlerin doğalarını daha kolay anlarız. Bütün yapacağımız biyolojik süreçleri fizikle açıklamaya çalışmaktır. Fizik çok karmaşık da olsalar biyolojik süreçlerdeki düzenleri ve kanunları bulmada çok daha yararlı bir bilim dalıdır.
Fizik kanunlarının canlı ve cansızlarda farklı olmadığını ciddiye almamak, hatta farklı olduklarını düşünmek, bazı biyolojik süreçlerin doğasını doğru yorumlamada önemli hatalara neden olacaktır. Canlılığı ilgilendiren fizik kanunlarının canlı-cansız bütün evreni denetleyen fizik kanunları ile aynı olması, doğanın ilginç esprilerinden biridir.
BİLİM VE FANTEZİLER..........
İnsan aklının imgelemesinin sınırı yoktur. Akciğerler nasıl sürekli solumak, kalp nasıl her an çarpmakla yükümlü ise, organların durmaları veya kısa bir süre için bile olsa, görev yapmaya ara vermeleri ölümle nasıl özdeşse, aynı ilkeler beyin için de geçerlidir. Beyin yerinde duramaz. Uykuda bile düşün üretmekten kendini alıkoyamaz. Tabii uykuda akıldan geçenlere imgeleme ve mantıklı düşün demiyoruz. Rüya diyoruz.
Karşılaştığı doğal olgu ve fenomenlerin doğasını çözmeye çalışan insan aklı, hayal gücüne sıklıkla baş vurur ve birçoğunu, kurduğu görkemli fanteziler aracılığı ile açıklamaya çalışır. Antik mitlerin, batıl inançların ve bazıları sapkın geleneklerden birçoğunun doğuş nedeni budur. İnsan doğayı kendi algıladığı ve anladığı şekilde açıklamaya çalışır.
İnsanların doğal süreçlere bulduğu çözümlerle, doğal süreçlerin gerçek doğaları arasındaki çelişki ve uyuşmazlıklardan bu ilginç durum sorumludur. Doğal fenomenlerin çoğu ne insan akıl ve mantığı ile, ne de, ilginç olarak, onun müthiş imgeleme yetisi ile, açıklanabilir... Doğal olguların kendilerine göre işleyiş mekanizmaları vardır. Bu mekanizmaların çoğu insan beyninin imgeleyemeyeceği kadar fantestik süreçlerdir. Onları kuramsal olarak imgelemek ve çözmek mümkün olmayabilir.
Deneysel olarak kanıtlanamayan doğal olguların birçoğunun gizemi belki asla çözülemeyecekdir. Ama bu düşünce insanı onların peşinde koşmaktan alıkoyamayacaktır. İnsanlar sorunlarına çözüm bulmada hiç bir zaman umutsuzluğa düşmezler. Yenilgiyi kabul etmezler. İnsan aklı durmaz.. Düşün üretir..... Doğal olgulardaki mekanizmaların gizemini çözmeye çalışır. Üretilen düşünlerin çoğu önceleri kurgusal imgeler şeklindedir. Onların peşinde koşan insanların yaşamı, arada bir gerçekleştirebildikleri fantazilerle zenginleşir... Gerçekleşen her fantezi insanı diğerlerini de gerçekleştirmede cesaretlendiren, dar ve dönemeçli uzun bir patikayı döşeyen bir taştır. İnsan fantezilerini ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmeye çalışır.
Bilimin kökeninde, doğayı tanıma ve ondan yararlanma isteğinin yanı sıra, insanın imgelerini gerçekleştirme tutkusu da vardır. İnsanın hayal gücü geniş olmasaydı, bilim bu kadar hızlı gelişemezdi. Bilim insanlar, özellikle erkekler için, ciddi bir meşgale ve yararlı bir atılım olmaktan öte, zevkli ve neşeli bir oyundur da. Öyle olmasaydı Einstein görelilik kuramını ortaya atamaz, Planck quantum mekaniğini başlatamaz, Heisenberg belirsizlik kuramını belirleyemez, Pauli dışlayacak hiç bir şeyle karşılaşamazdı. İnsanlar ne uçabilirlerdi, ne de okyanusların derinliklerinde pervasız dolaşabilirlerdi.....
İnsan, ayrıca, sonu ve sınırı olmayan imgelerini matematikle silahlandırmış ve onu sezgilerinin görkemli bir yapıtı olarak kullanarak doğanın gizemini çözmeye başlamıştır. Matematik insan imgelerine paralel bir gelişme kaydetmiş ve yalnız doğanın gizemini çözmede değil, aynı zamanda insanın fantezilerine ışık tutmada da yararlı bir bilim dalı haline gelmiştir.
Bu durum gerçekler ve fantaziler arasındaki sınırın giderek daralması ve muğlaklaşmasından sorumludur. Bilim-kurgu bilim arasındaki geçişi simgeleyen bu ilginç alan bir yandan genişlerken, öte yandan bilime yön vermeye başlamıştır. İnsanlar her alanda fantezilerini gerçekleştirmede oldukca başarılı olmaktadırlar. Bilimin sonu olmadığı ve hemen her rüyanın yaşanabileceği inancı insan düşüncesine hakim olmaya başlamıştır. Bu inanç bilim adamlarına doğaları iyi anlaşilmayan ve bilinmeyen fenomenleri kendi fantezileri ile açıklama cesareti vermiş, bazıları daha da ileri giderek bu fantezilerin pratik sonuçları üzerinde kuramsal projeler tasarımlamaya bile başlamışlardır.
Bilime bir şeylerin olduğu kesindir. Ama ne olduğu yeterince açık değildir. Geçmişte bilim kurgusal yaklaşimlardan yararlanmış ve onların sayesinde teknoloji müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Çocukluk fantazilerinin peşinde koşan bilim adamları, yüzyıl önce hayal bile edilmesi olanaksız araç, gereç ve aletler tasarımlamışlar, buluşlar yapmışlardır. Artık aya ve diğer gezegenlere gitmek, ya da oralara uzaktan kumandalı araçlar göndermek, bir sorun değildir. Teknoloji insan yaşamını derin bir şekilde etkilemeye başlamış ve geleceği dikte ettirecek büyük bir güç haline gelmiştir.
Bu bağlamda insanların ihmal ettiği ilginç bir gerçek vardır. O da doğanın yaratıcılığının insanın, ne kadar fantestik olurlarsa olsunlar, bütün imgelerinden çok daha geniş ve cüretkar olduğudur. Aslında insanın zengin imgeleri kaynağını, doğanın sergilediği çözümü olanaksız gösterilere ayak uydurma çabasından almaktadır. Yine de bu konuda doğa ile yarışmak ve ona faik olmak olanaksızdır. Onlardan bazılarını ögrenmek ve ögrenilenlerin küçük bir kısmını taklit etmek bile insan yaşamını zenginleştirmeye yetecektir.
21’nci yüzyılda ve ilerisinde insanın imgeleri, bilim ve teknolojiye giderek artan bir oranla yön vermeye devam edecektir. Bilim ve teknoloji bu yüzyıllarda önceki yüzyıllardan çok daha hızlı bir tempo ile ilerleyecek ve hem insan yaşamı, hem de onun sınırsız imgeleri ile daha sıkı bir şekilde entegre olacaktır. İnsanda zaman, mekan, uzay, evren, madde, enerji kavramları fantestik boyutlar ve nitelikler kazanacak, fizik şimdiki bilimsellik sınırını aşarak metafizik bir rüya aleminin sınırlarını zorlamaya devam edecek, hatta belki de o sınırı aşacaktır....
Bu süreç çoktan başlamıştır.