Bilimsel literatürde yaşlanmanın, bazıları birbirleri ile ilgili ya da çelişkili, çok sayıda kuramı vardır. O kadar kuram içinden birini doğru olarak seçmek anlamsızdır.
http://en.wikipedia.org/wiki/Ageing
Yaşlanmayı açıklayan öyle bir kuram olmalıdır ki, şimdiye kadar yapılan bütün yaşlanma teorilerini ya hepten dışlasın, ya da onları bünyesinde bir araya getirsin. Biz işte böyle bir teorinin peşindeyiz.
Yaşamı maddenin davranış örneklerinden biri olarak nitelendirebiliriz. Yaşam maddenin çok özel bir davranış örneği olsa da her canlı, cansız maddenin uyduğu bütün fizik yasalarına aynen uymakla yükümlüdür. Yalnız canlılara özgü biyolojik yasalar yoktur. Ama bu demek değildir ki her ikisi de yaşlanma sürecine tabi olan canlı ve cansız maddeler aynı şekilde yaşlanırlar. Canlı ve cansız maddenin yaşlanma süreçleri arasında, doğal olarak, çok önemli farklar vardır.
Çağdaş yaşlanma kuramlarının hepsinde moleküller değişime uğrarlar. Canlılarda bu değişime maruz kalan moleküllerde işlevsel bozukluklar ortaya çıkar. Bu durum moleküllerin asıllarına sadık kalmamaları veya düzenlerinin bozulması şeklinde tecelli eder ve bilinir.
Modern biyolojik yaşlanma teorilerinin hepsinin ortak paydası moleküler yapıların ve dolayısıyla işlevselliğin zamanla zedelenmesidir. Bu değişiklik ve zedelenmeyi ve yaşlılıkla ilgili diğer sorunları doğru olarak açıklayan birleştirici bir teori henüz yoktur.
Yaşlanmdan genetik bozuklukları sorumlu tutan en mantıklı teorilerden biri, hücre çoğalmasının zamanla azalması ve belli sayıda çoğalmadan sonra durmasıdır. Doku kültüründe üretilen insan fibroblastlarının (bağ dokusu hücrelerinin) belli bir çoğalma döngüsünden sonra artık çoğalmadıkları gözlemlenmiştir. Artık çoğalmayan bu hücrelerin yaşlandığı söylenir. Ama bu yaşlanmanın mekanizması konusunda kesin bir konsensusa varılamamıştır.
Bir teoriye göre çoğalmakta olan kromozumların uçlarının her çoğalmada biraz daha kısalması ve zamanla daha kısalmalarının imkansızlığıdır. Kromozomların uçlarına telomer denir. Zedelenen telomerler telomeraz denen bir enzimle tamir edilirler.
Hücrelerin normal olarak çoğalabilmeleri için telomerlerin belli bir uzunlukta olması gerekmektedir. Zamanla telomeraz enziminin etkinliği azalırsa telomerler tamir edilemezler ve hücreler artık çoğalamazlar. Bu da çok hücreli canlının yaşlanma süreci olarak kabul edilir. Zamanla zedelenen hücrelerin yerini alacak hücreler çoğalamayınca yaşlılık başlamaktadır, denir.
Burada mekanizma telomeraz enziminin etkinliğinin azalmasıdır. Ama bu temel bir mekanizma değildir. Çünkü telomeraz enziminin neden azaldığı sorununun cevabı verilememektedir. Ayrıca bu enzimin eksikliği tek yaşlanma nedeni değildir. Yaşlanmakta olan hücrelerde başka değişiklikler de olmaktadır ve onların telomeraz enzimindeki değişikliklerle hiç alakası yoktur.
Hücre çoğalması ile ilgili bir başka teoriye göre hücrelerin çoğalmasını inhibe eden (önleyen, durduran) moleküllerin sentezi yaşlılıkta artmaktadır. Ama neden artmaktadır, onlar nelerdir, doğaları nedir sorularının cevabı yoktur.
Oldukça mantıklı gelen bir diğer teoriye göre hücrelerin içinde zamanla toksik radikaller birikmekte ve hücreyi zehirleyerek ölümüne neden olmaktadır. Bundan oksijen sorumludur. Reaktif oksijen türleri açığa çıkmakta ve oksidatif fosforilazyon mekanizması ile proteinlerin, nükleik asitlerin ve yağların moleküler yapılarını yozlaştırmaktadır. Öyle bile olsa bu süreçte temel mekanizmanın ne olduğu kesin değildir.
Yaşlılığın nedenlerini bilimsel literatürde araştırırsanız, konunun bereketi karşısında şaşkına dönebilirsiniz. Bu konuda o kadar çok teori vardır ki önceleri, birinden birinin doğru olma şansının yüksek olduğunu düşünmekten kendinizi alamazsınız. Ama hiçbiri tek başına yaşlılıkta karşılaşılan değişikliklerin tümünü açıklayamamaktadır.
Birkaçının birlikte yaşlılık nedeni olabileceğini düşünürsünüz ama, yaşlılıktan hangilerinin ve nasıl bir araya gelerek sorumlu olacağını bulmanız mümkün olamaz ve sonunda onlarla uğraşmanın abesle iştigal etmek olduğunu farkedersiniz.
Bütün bu farklı hücresel zedelenme mekanizmaları yaşlanma nedeni midirler, yoksa başka nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar mıdır? Bütün bunları açıklayan ve yaşlılıktan sorumlu farklı ortak bir mekanizma var olabilir mi?